5 Ağustos 2025 Salı

Sistem Sıkıştı, Öze Dön

Vietnam’da bir öğretmenle yaptığım bir sohbet, eğitimin özüne dair güçlü bir farkındalığı ortaya koydu: “We are not schooling, we are educating.” Bu ifade, eğitimi mekanik bir sistemin parçası olmaktan çıkararak, bireylerin potansiyelini açığa vuran, anlamlı bir sürece dönüştürme arzusunu yansıtıyor ancak Dünya genelinde eğitim sistemleri, çoğu zaman alışkanlıkların, geleneklerin ve sorgulanmadan sürdürülen uygulamaların gölgesinde sıkışmış durumda. Bu yazı, “We are not schooling, we are educating.”  cümlesinin Türkçeye en doğru çevirisini tartışarak, eğitimin özüne dönüş çağrısını ve mevcut sistemlerin nasıl sıkıştığını ele alıyor.

“Biz Okulculuk Yapmıyoruz, Biz Eğitiyoruz” Ne Anlama Geliyor? Öğretmenin bu ifadesi, eğitimin yalnızca müfredat, sınavlar ve diplomalarla sınırlı olmadığını vurguluyor. İngilizcede “schooling”, genellikle formal eğitim süreçlerini, yani okul binalarında, standart müfredatlarla ve belirli kurallarla yürütülen eğitimi ifade eder. Ancak “educating”, daha geniş bir kavramdır; bireyin düşünme yetisini geliştirmek, merakını beslemek, hayatla bağ kurmasını sağlamak ve kişisel gelişimine katkıda bulunmak anlamına gelir. Bu nedenle, bu cümleyi Türkçeye çevirirken, hem anlamı hem de duyguyu korumak kritik önem taşıyor.

En uygun çeviri, şu şekilde: “Biz okulculuk yapmıyoruz, biz eğitiyoruz.” Bu çeviri, “okulculuk yapmak” ifadesiyle formal, mekanik ve genellikle yüzeysel bir süreci, “eğitmek” ile ise daha derin, anlamlı ve birey odaklı bir yaklaşımı vurgular. “Okulculuk yapmak”, Türkçede alışılmadık bir tabir olsa da, bağlama uygun bir şekilde mekanik eğitimi temsil eder ve cümlenin ruhunu yansıtır. Alternatif olarak, “Biz yalnızca okula göndermiyoruz, biz eğitiyoruz” gibi çeviriler düşünülebilir, ancak “okulculuk yapmıyoruz” daha yalın ve güçlü bir vurgu taşır.

Eğitim Sisteminin Sıkışmışlığı Modern eğitim sistemleri, dünya genelinde bir makine gibi işliyor. Müfredatlar, sınavlar, notlar ve diplomalar, eğitimin temel taşları haline gelmiş durumda. Ancak bu sistem, çoğu zaman bireylerin potansiyelini keşfetmekten çok, onları standart bir kalıba sokmayı hedefliyor. Vietnam’daki öğretmenin sözü, bu sıkışmışlığa bir başkaldırı niteliğinde. Eğitim, bir fabrika bandında üretilen ürün gibi değil, bir bahçede yetişen bitki gibi olmalı: Her bireyin ihtiyaçlarına, hızına ve doğasına uygun bir şekilde.

Türkiye’de de durum farklı değil. Eğitim sistemi, ÖSYM sınavları, üniversite yerleştirme süreçleri ve standart müfredatlarla şekilleniyor. Öğrenciler, genellikle “ne yaptığımızı bilmediğimiz ama adettendir diye yaptığımız” bir döngü içinde sıkışıyor. Dershaneler, özel kurslar ve test çözme pratikleri, öğrenme sürecini gölgede bırakıyor. Bu, sadece Türkiye’ye özgü bir sorun değil; dünya genelinde eğitim sistemleri, endüstriyel bir anlayışla şekillenmiş ve bireysel gelişimden çok, ekonomik çıktılar üretmeye odaklanmış durumda.

Öze Dönüş: Eğitimin Gerçek Amacı Eğitimin özü, bireyin kendisini tanımasına, eleştirel düşünmesine ve hayatla anlamlı bir bağ kurmasına olanak tanımaktır. Vietnam’daki öğretmenin vurguladığı gibi, “eğitmek”, bireyin potansiyelini açığa çıkarmak, ona ilham vermek ve kendi yolunu çizmesine yardımcı olmaktır. Bu, yalnızca bilgi aktarmak değil, aynı zamanda bireyin merakını, yaratıcılığını ve problem çözme yeteneğini geliştirmektir.

Örneğin, Finlandiya gibi bazı ülkeler, bu öze dönüş fikrini benimsemiş durumda. Finlandiya eğitim sistemi, sınav odaklı olmaktan çok, öğrencilerin bireysel ilgi alanlarını ve yeteneklerini keşfetmelerine odaklanıyor. Dersler, genellikle disiplinler arası projelerle ve gerçek hayattan örneklerle zenginleştiriliyor. Öğrenciler, yalnızca akademik bilgiyle değil, aynı zamanda sosyal beceriler, eleştirel düşünme ve yaratıcılıkla donatılıyor. Bu, “eğitmek” kavramının somut bir yansıması.

Sistem Neden Sıkıştı? Eğitim sistemlerinin sıkışmışlığının birkaç temel nedeni var:

Endüstriyel Yaklaşım: 19. yüzyılın sanayi devrimi, eğitimi bir üretim bandına dönüştürdü. Okullar, işçiler ve memurlar yetiştirmek için tasarlandı. Ancak 21. yüzyılın ihtiyaçları farklı: Yaratıcılık, teknolojiye uyum ve eleştirel düşünme ön planda. Eski sistemler, bu yeni gerçekliğe ayak uyduramıyor.

Standartlaşma: Her birey farklıyken, eğitim sistemleri genellikle “tek tip” bir yaklaşım benimser. Müfredatlar, her öğrencinin aynı hızda ve aynı şekilde öğrenmesini bekler. Bu, bireysel farklılıkları göz ardı ederek birçok öğrencinin potansiyelini köreltir.

Sınav Odaklılık: Sınavlar, eğitimin merkezine oturmuş durumda. Öğrenciler, öğrenmek için değil, sınavda başarılı olmak için çalışıyor. Bu, öğrenme sürecini yüzeysel hale getiriyor ve gerçek öğrenmeyi gölgede bırakıyor.

Gelenek ve Alışkanlıklar: “Adettendir diye yaptığımız şeyler” ifadesi, sistemin sorgulanmadan sürdürüldüğünü gösteriyor. Değişim, genellikle dirençle karşılanıyor çünkü mevcut sistem, birçok kişi için konfor alanı.

Öze Dönüş İçin Öneriler Eğitimin özüne dönmek, sistemin yeniden tasarlanmasını gerektiriyor. İşte bu dönüşüm için bazı öneriler:

Bireyselleştirilmiş Eğitim: Her öğrencinin ilgi alanlarına ve ihtiyaçlarına göre özelleştirilmiş eğitim programları geliştirilmeli. Teknoloji, bu konuda büyük bir fırsat sunuyor; örneğin, yapay zeka destekli öğrenme platformları, öğrencilerin zayıf ve güçlü yönlerini analiz ederek kişiselleştirilmiş öğrenme yolları sunabilir.

Proje Tabanlı Öğrenme: Öğrenciler, gerçek dünya problemlerini çözen projelerle öğrenmeli. Örneğin, bir matematik dersi, bir bahçe tasarımı projesiyle birleştirilebilir; böylece öğrenciler, matematiği uygulayarak öğrenir.

Eleştirel Düşünme ve Yaratıcılık: Müfredatlar, ezbercilikten uzaklaşarak eleştirel düşünme, problem çözme ve yaratıcılığı teşvik etmeli. Sanat, müzik ve felsefe gibi alanlar, öğrencilerin farklı düşünme biçimlerini geliştirmesine yardımcı olabilir.

Öğretmen Eğitimi: Öğretmenler, yalnızca bilgi aktaran kişiler olmaktan çıkmalı; rehber, mentor ve ilham kaynağı haline gelmeli. Bu, öğretmenlerin sürekli eğitim almasını ve modern pedagojik yöntemlere hâkim olmasını gerektirir.

Toplumla Bağlantı: Eğitim, toplumun ihtiyaçlarıyla uyumlu olmalı. Örneğin, Vietnam gibi tarım ağırlıklı bir ülkede, eğitim tarım teknolojileri ve sürdürülebilirlik gibi konuları içerebilir. Türkiye’de ise girişimcilik, teknoloji ve kültürel miras gibi alanlar ön planda olabilir.

Vietnam’dan Dersler Vietnam’daki öğretmenin “Biz okulculuk yapmıyoruz, biz eğitiyoruz” sözü, bize eğitimin özüne dair evrensel bir mesaj sunuyor. Vietnam, ekonomik ve sosyal zorluklara rağmen, eğitimde önemli başarılar elde etmiş bir ülke. PISA sonuçlarında, birçok gelişmiş ülkeyi geride bırakıyor. Bunun sırrı, öğretmenlerin ve sistemin, öğrencilerin potansiyelini ortaya çıkarmaya odaklanması. Vietnam’da eğitim, yalnızca diploma almak değil, bireyin hayatını dönüştürmek anlamına geliyor.

Türkiye’de de bu yaklaşımı benimsemek mümkün. Örneğin, köy okullarında tarım ve teknolojiyi birleştiren projeler, öğrencilerin hem yerel kültürle bağ kurmasını hem de modern beceriler kazanmasını sağlayabilir. Şehirlerde ise girişimcilik ve inovasyon odaklı eğitim programları, gençleri geleceğe hazırlayabilir.

Sonuç: Öze Dönüş Zamanı Eğitim, bir fabrika değil, bir bahçe olmalı. Her öğrenci, kendi hızında ve kendi yolunda büyümeli. “Biz okulculuk yapmıyoruz, biz eğitiyoruz” ifadesi, bu vizyonun bir özeti. Sistem sıkıştı, çünkü alışkanlıklar ve gelenekler, gerçek öğrenmenin önüne geçti. Ancak öze dönmek mümkün: Bireyi merkeze alan, yaratıcılığı ve merakı besleyen bir eğitim sistemiyle, hem bireyler hem de toplumlar dönüşebilir.

Eğitim, bir yarış değil, bir yolculuk. Bu yolculukta, her bireyin potansiyelini keşfetmesine olanak tanımalıyız. Vietnam’daki öğretmenin sözü, bu yolculuğun pusulası: “Biz okulculuk yapmıyoruz, biz eğitiyoruz.” Öze dönmenin vakti geldi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder