REGİSTAN MEYDANI NASIL OLDU?
Yaklaşık 1400 yıl kadar önce, tam tarihi bilen birisi olmasak da, Hz. Osman’ın yatağında bir grup Müslüman tarafından şehit edilmesiyle Mekke ve Medine arasındaki ayrışma belirgin hale geldi. 4 halifeden 3’ünün suikast ile öldürülmesi başka bir tartışma konusudur. 657 yılında 4. Halife Hz. Ali göreve geldi ve Hz. Osman’ın suikastını açıklığa kavuşturmayan veya kavuşturamayan Hz. Ali, hem Mekkeliler hem de Medineliler tarafından itham edilince, ortalık karıştı. Medineli Muaviye bu karışıklıktan yararlanarak kendisini halife ilan etti. Hz. Ali ise Mekkeliler arasındaki yarılmayı düzenlemek ve Muaviye’yi alt etmek gibi iki önemli iş ile karşı karşıya kaldı. Hz. Ali’nin orduları ile Muaviye’nin orduları 657 yılında Sıffın’da karşı karşıya geldi ve kayıplar verdi. Bu durumun çözülmesi için İslam’ın önde gelenlerinin hakemliği düşünüldü, bu da meşhur Hakem Olayı olarak bilinir.
Bu görüşmeler sonucunda Hz. Ali halife olarak kaldı, ancak Muaviye Emeviler olarak bilinen kendi devletini kurdu. Hz. Ali, kendi yolundan ilerlemeye devam etti ve bir suikast sonucunda şehit oldu. Bu durum Muaviye için beklenmedik bir fırsat yarattı ve artık İslam toplumlarının en güçlü lideri durumuna geldi.
Hz. Ali’nin oğlu Hüseyin ve Muaviye, iki halife olarak kendi varlıklarını kabul ettirmenin yollarını aradı. Muaviye öldüğünde yerine oğlu Yezid geçti ve babasının yolundan devam etti. Bu sefer karşısında Hz. Hüseyin vardı. Bu isimler, bir iktidarı paylaşamayan ikinci ve üçüncü nesil halifeler olarak görülebilir.
680 yılının Ekim ayında Hz. Hüseyin ve Yezid’in orduları Kerbela’da karşı karşıya geldiğinde, Hz. Muhammed’in soyunun neredeyse yok olacağı bir durum ortaya çıktı. Aslında, Hüseyin’in ordusu demek hatalıdır; daha doğru bir tabirle tuzağa düşmüş küçük bir asker grubuydu. Bu olay günümüzde hala Kerbela anması olarak bilinir.
800’lü yılların başında Abbâsî Halifesi Memun’un Beytül Hikme adlı saray sohbetleri, dönemin en ileri eğitim kurumlarıydı. Sonraki asırlarda Horasan, Nişabur gibi yerlerde de benzer medrese denemeleri oldu. Beytül Hikme’den bu kadar kısa söz etmek biraz haksızlık olur; o dönemde batıdaki felsefe kitapları Arapçaya çevrildi ve doğu ile batı fikirsel olarak karşı karşıya geldi.
Bu Sünni çabaya karşı, Mısır’da Fatımîler (yaklaşık 300 yıllık bir sakinlik döneminden sonra Şii Fatımi devleti kuruldu. Bu devlet bugünkü Mısır’dadır ve Fatımîler adını Hz. Muhammed’in kızı ve Hz. Ali’nin eşinden almıştır) de Beytül Hikmet adlı yükseköğretim çalışmalarıyla Şii propagandası yapıyordu. Bugünkü El-Ezher Üniversitesi’nin nüveleri bunlardır.
Buraya kadar, Şii ve Sünni arasında eğitim kurumları üzerinden bir soğuk savaş dönemi yaşanıyordu. Bu soğuk savaş döneminin ilerleyen yıllarında, 11. yüzyılın ortalarında, Nizamülmülk temelde Sünnilik propagandası yapan ama eğitim işlevinden de uzaklaşmayan Nizamiye medreselerini kurdu. En önemlisi Bağdat’ta bulunuyor.
Nizamülmülk’ten sonraki dönemde, Müslüman Türklerin bütün coğrafyayı yönetmeye başladığı dönemlerde, Anadolu ve Orta Asya (1400’lü yıllar) Timur, Fatih Sultan Mehmet ve Kanuni Sultan Süleyman, İslam’ı önceleyen ama bilimden de uzaklaşmayı istemeyen medreseler kurdular. Özellikle Timur, bütün Orta Asya’yı bayındır hale getirdi ve eğitim kurumlarına çok önem verdi. Çağın en iyi öğretmenlerini Semerkand, Horasan, Buhara gibi merkezlerde bir araya getirdi. Bu şekilde önemli öğretmenleri bir araya getirme konusunda Fatih Sultan Mehmet de çok önemli bir iş yaptı ve dönemin önemli bilim insanlarından Ali Kuşçu’yu İstanbul’daki medreselere transfer etti.
Timur’un 4-5 kuşak sonraki torunlarından Uluğ Beg (1394-1449) kendi döneminin en ileri gözlemevlerini kurdu. Bilim artık dünya üzerinde önemli bir yer tutuyordu. 1633 yılında Galileo, Engizisyon mahkemesinde "Siz beni asıyorsunuz ama dünya hala dönüyor" diyerek bilimin önemini vurguladı.
Ayrıca, Bursa’daki Ulu Cami 1399 yılında hizmete açıldı. Minberindeki tasarımı yorumlamayı size bırakıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder