31 Ağustos 2024 Cumartesi

ÇOCUKLUĞUN İNŞASI

 ÇOCUKLUĞUN İNŞASI 



Her toplumun kendine göre makbul vatandaş tanımının olması bir yere kadar normal görünüyor. Ancak devletlerin ordusu, nüfusu, inançları, tarihi kahramanlarıyla fazlaca meşgul olması, toplumu ister istemez içine kapanık hale getirebiliyor. Ben şahsen Cüneyt Arkın filmleriyle büyümüş bir kişiyim. Örneğin, Battal Gazi'nin tek başına Bizans sarayına girip düşmanları birer birer dövmesi, oldukça alışık olduğum bir durum. Az önceki cümlede geçen “kafir” kelimesi de bir makbul vatandaş tanımının bir parçası.


Kafir olanı dövmek, benim kafir olmadığımı gösteren bir tür noter tasdiki gibi görünüyor. Bu, inandığım ya da çocukken bana öğretilen dinin emirlerinden biri ne de olsa. Her ne kadar ülkemizin ilk yıllarında dinine bağlı olma konusuyla ilgili bir pedagoji olmasa da, günümüzde bu çok bariz bir biçimde işleniyor.


Bu durum sadece bize özgü değil. Son seyahatimde Moğolistan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan ve Türkmenistan rotasını tamamladım. Maalesef okullar tatildeyken seyahat edebiliyorum ve bu ülkeler Türkiye ile aynı coğrafi kuşakta yer aldığı için buradaki okullar da kapalı, öğretmenler de tatilde. Yine de açık olan üniversitelere, özel okullara ve anaokulu seviyesindeki yaz spor okullarına gitmeye çalışıyorum. Kurumların fiziki şartları, okulların sınıf ve koridorları aslında çok şey söylüyor.


Bu fiziki özellikler nasıl fikir verebilir ki?


Deneyimlerime göre, Kuzey Kore’den hallice olan soydaşlarımızın ülkelerinde gereğinden fazla devlet başkanı fotoğrafı var. Koridorlarda bir çocukla birlikte çekilmiş devlet başkanı fotoğrafı, şefkatli, eğitime önem veren, çocuk dostu bir gülümsemeyle… İlk seçimlerden sonra değiştirilme ihtimali olan bir fotoğraf. Belki de ırk olarak bunu seviyoruz. Belki de yöneticilerimiz bunun doğru yol olduğuna inandı. Ülkemizde bu durum şu andaki devlet başkanımız üzerinden çok fazla işlenmese de, ülkemizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk üzerinden bunu yaşıyoruz diyebilirim. Bu yazdıklarım bazı insanları rahatsız edebilir ve bunu saygıyla karşılıyorum ama tartışmaya açılması gereken bir konu olduğunu düşünüyorum. Ülkemizle her defasında mukayese yapmak istemiyorum, ama ister istemez kayıyorum oraya. Bunun için kusura bakmayın.


Gelelim Özbekistan’da ziyaret ettiğim anaokulunda gördüklerime. Kararı siz verin. Ben sadece buraya getiren kişi olayım. 5 Ağustos 2024’te Taşkent’te bulunan 125 numaralı anaokulundaydım. Okul müdürü, küçük bir okul turuyla bana yardımcı olmaya çalıştı. Dil konusunda biraz zorluk yaşasam da, teşekkürler Google Translate.


Yukarıdaki görseller, elbette belirli bir şeyi vurguluyor. Bir toplum tarihiyle gurur duymalı, buna itirazım yok. Ancak bu görsellerin önünde büyüyen çocuklar, dünyayı nasıl tanımlayacak? Her görselin altında "MENİNG" yazıyor, yani "benim". Bu şekilde büyüyen çocuklardan, evrensel değerlere saygı duymalarını ya da gerçekten dünya vatandaşı olmalarını beklemek, biraz hatalı bir beklenti olmayacak mı?


Kabul edelim ki, bu bakış açısı ülkesini, ordusunu, ürettiği tarım ürünlerini, atalarını seven bir kişi yetiştirebilir ve bu Özbekistan’da işe yarar. Ancak bu çocukların Arjantin’deki birinin acısını anlamasını, Norveç’te nesli tükenmekte olan bir canlı için eyleme geçmesini, Filistin’deki bir çocuğun acısını anlamasını beklemek fazla iyi niyetli bir beklenti olabilir.


Lütfen ne kadar büyük bir iş yaptığımızı fark edelim. Yine bu coğrafyadan fark edelim. 1880-1991 yılları arasında Moğolistan dahil tüm Türkistan bölgesi Rusya tarafından kolonileştirildi. İç işlerinde özgür görünse de, bu ülkelerin kültürleri 100 yılda büyük oranda değişti. Bu coğrafyada Rusça bilmeyen yoktur. Nasıl mı oldu? 1991 yılına kadar okullarda Lenin ve Stalin vardı. İşte böyle oldu. Olmaya da devam ediyor.


Ben antikemalist bir kişi değilim. Kemalist de değilim. Ülkemi kurduğu için Mustafa Kemal ve arkadaşlarına minnettarım, ancak değişmesi gereken bir bakış açımız olduğunu düşünmekten kendimi alamıyorum. El freni çekilmiş bir biçimde ilerleyen bir araba gibiyiz. Din, ırk gibi meseleler eğitim ortamlarının doğasını tehdit ediyor.


Bir başka bakış açısıyla söyleyecek olursak, günümüzde okullarda küresel iklim krizinden bolca bahsediliyor. İlkokul 3. sınıfta okuyan bir çocuğa boca edilen iklim krizi bilgileri, deneyimlerime göre anında duyarlı bireyler yerine öğrenilmiş bir çaresizlik doğuruyor. Küçük çocuklar "Tamam, devasa bir sorun var ve bunu kabul ediyorum." hissiyatına daha kolay geçiyor. Demem o ki, biz milli ve manevi unsurları çocukların üzerine boca ettiğimizde, gerçekten inançlı ve ülkesinin milli değerlerine bağlı bireyler yerine, duyarsız bireyler yetiştiriyoruz.


Bakış açımızı değiştirmemiz gerekiyor. Bunu sadece kendimiz ya da Özbekler için değil, tüm dünya için söylüyorum.










































Hiç yorum yok:

Yorum Gönder