CEHENNEMİN KAPILARINI ARDINA KADAR AÇAN ADAM: MARCO POLO
Marco Polo: Seyyahların kutbu desek büyük ihtimalle yanlış bi şey dememiş oluruz. Bugünkü anlamda doğu ile batıyı ilk defa ve kalıcı olarak ( Yazma işini kastediyorum.) birbiriyle tanıştıran yazar…
Marco Polo evde otururken gidip dünyayı keşfedeceğim ve yaşadıklarımı yazacağım demedi. Aslında olan şuydu:
Marco’nun babası Mateo bir tüccardı. 1250’li yıllarda, İtalya’dan doğuya ticari seferler yapmaktaydı. Bu seferler doğal olarak çok uzun sürerdi. İlk büyük seferinden döndüğünde, Marco 17 yaşındaydı. Çocuğunun adını annesi koymuştu ve Marco’nun babasıyla bağ kurduğundan ya da kurabildiğinden bahsetmek pek mümkün değil. Buna rağmen tüccar babanın ikinci büyük seferine Marco da katıldı. Bu sefer, sadece ticari amaçlar taşımıyordu; Cengiz Han’ın torunlarından Kubilay Han, Marco’nun babası Mateo’ya bir görev vermişti.
Kubilay Han oldukça akıllı bir yöneticiydi. Batıyı merak ediyor ve batının da kendisinden haberdar olmasını, yani doğu ile batının temas kurmasını istiyordu. O dönemde kısıtlı ticari temaslar vardı ama Kubilay bununla yetinmek istemedi. Dönemin Papa’sına ulaştırılmak üzere bir mektup yazdı ve ilk büyük seferine çıkan Mateo’ya verdi. Bu mektupta, Papa’dan kendisine bilgili din adamları göndermesini istiyordu. Ne yazık ki din adamları, zorlu yol koşullarına dayanamayarak geri döndüler. Mateo ise elleri boş biçimde Kubilay Han’ın karşısına çıktı. Kubilay Han, tarafsız bir batılının bakış açısına önem verdiği için, Marco’nun yanında kalmasını istedi ya da izin verdi. Bu kısım biraz karışık, ancak sonuç olarak Marco Polo, uzun yıllar Kubilay Han’ın yanında kaldı. Bu yıllarda Marco’nun anlattıklarını dikkatle dinleyen Kubilay, ona elçilik heyetlerinde görev verdi. Kendi kardeşi ve oğlundan bile daha değerli buluyordu. Kardeşi ve oğlu, han ya da hanlar hanı olmak istiyordu; Kubilay ise tarafsız bir elçinin gözlemlerini önemsiyordu.
Marco, 17 yıl babasız kaldı. Babasıyla birlikte 2 yıl Venedik’te ve 3,5 yıl da yolda vakit geçirdi. 17 yıl boyunca da Kubilay Han’ın yanında kaldı. Sonrasında yeniden yola düşerek eve döndü. Bu kadar basit değil tabii. Marco, hizmetini Çin’in derinliklerinde verdi. O dönemde Moğol İmparatorluğu, Çin’i fethetmişti. Han, Pekin’deki kare sarayda yaşıyordu ve Marco da onunla birlikteydi. Zaman zaman bugünkü Moğolistan’nın bulunduğu bölgeye, Ulan Batur’un 350 km kuzeyindeki Karakurum’a gelirdi. Elçilik ilişkilerini yürüten ekipte yer alıyordu ya da bazen Taklamakan Çölü’nü aşarak bugünkü Kazakistan bölgesine ulaşması gerekiyordu. Moğol İmparatorluğu’nun ne kadar büyük olduğunu anlatmak için bir detay daha var: Kubilay Han bir gün Marco’ya, Büyük İskender’in adına sahip 20 şehir olduğunu ve hepsinin kendi topraklarında kaldığını söyler.
Bu coğrafi detaylar, Marco’nun dönüş yolunda yıllarca zorluklarla mücadele ederek ve gözlemler yaparak geçireceği yeni bir zaman dilimi oldu. Eve dönüp de “şunları bir yazayım” demedi bu arada. Döndükten hemen sonra Venedik ve Ceneviz orduları arasındaki bir savaşa katıldı. Bu savaşta esir düştü ve hapsedildi. İşte hikaye aslında burada başladı.
Erken dönemde henüz coğrafi keşifler başlamadan, doğu ile batının benzer ya da farklılıklarını anlatan bir eser ortaya çıktı. Bu eseri Marco Polo oturup yazmadı. Bu eseri Rustichello da Pisa yazdı. Nasıl yani? Hapisteyken bir yazar yanına geldi ve Marco’nun dediklerini mi yazdı? Hayır. Rustichello da Pisa da aynı hücreye hapsedilmiş bir yazardı. İkisi için de verilebilecek en büyük hediye buydu. Bana göre en azından öyle.
Il Milione ya da Marco Polo’nun Seyahatnamesi işte bu şekilde ortaya çıktı. Christoph Columbus’un başucu kitabı oldu. Oryantalistlerin ezbere bildiği bir kitap haline geldi. Doğu ile batı, savaşlar ve ticaret dışında belki de ilk defa iletişim kurdu. Belki de sömürge tarihinin fitili ateşlendi.
Kitapta doğunun zenginlikleri, insanların inançları, hanlara bakışı, doğası, ipeği, baharatı vs. her şey vardı. Bu dev kitap yazılırken dünyada başka şeyler de oluyordu. Marco, 1298’de hapse girdi ve 1 yıl hapiste kaldı. Gelecek 700 yıl boyunca doğu ile batı arasındaki imparatorluk yani Osmanlı da tam o yıl kurulacaktı. Tarih çok zevkli bir alan değil mi?
Başka bir deyişle, cehennemin kapılarını sonuna kadar açtı ve dünya, geri dönüşü olmayan, genellikle de kimi ülkelerin aleyhine sonuçlar doğuran bir yola girdi. Bugün adına sömürge tarihi dediğimiz şeyin bebek adımlarını Marco Polo ve babası attı diyebiliriz.
Uzun lafın kısası, Marco batıyı doğuya davet etti. Batılılar böyle şeyleri, demokrasi götürmeyi sever.
Bu arada görsellerde Marco'nun rotasını ve benim rotamı göreceksiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder