OKULA
GELMEYEN VELİYİ SEVİYORUZ.
Geçtiğimiz
yılın ağustos ayı gibiydi, bir öğrencimiz ve ailesi okulumuzu ziyaret etti. O
gün görüşmeyi tamamlayamadık. Maalesef öğrencimiz bir an önce okuldan gitmek
istedi. Bunun nedeni okuldan nefret ediyor olması değildi. Defne biliyordu ki
okul demek anneden uzak kalmak demekti. Bu yüzden okula başlamak istemiyordu.
Tam bir kriz...
O anlarda yardımımıza koşan pedagoglar veya psikologlar yok
tabii... Biz de toplantıyı apar topar bitirip aileyle vedalaştık. Yanlış
hatırlamıyorsam 2 hafta kadar sonra tekrar geldiler. Ben öğrenciyi yıl içinde
nelerin beklediğini, ilkokulun neye benzediğini-benzeyeceğini aileye aktardım.
Sonuçta okulda eğitim politikalarını düzenleme ve ilgililerle paylaşma gibi bir
görevim vardı. Buraya kadar her şey
sıradan diyebiliriz ama Defne hiç sıradan bir öğrenci olmayacağını
davranışlarıyla gösteriyordu. Defne bebeklikten 6 yaşına kadar anneden hiç
ayrılmamış.
Bağlılığı, bağımlılık seviyesine gelmiş, ciddi şekilde kaygı
yaşayan bir öğrencimizdi. Annesi çocuğunu okula göndermek istiyor ama
kendisinin sınıfta kalamayacağını biliyordu. Oysa Defne annesinden 1 metre
uzakta kalmak istemiyordu. İlk başlarda bu bağımlılığın annenin de istediği bir
durum olduğunu düşündüğüm oldu ama zaman içinde gördüm ki anne de aslında her
şeyin bir an önce sıradanlaşması için çok istekliydi. Bu problemi çözmenin bir yolu olmalıydı. Aile,
pedagog, öğretmenler olarak bizler bir plan yapmalıydık. İlk hafta velimiz
sınıf kapısının yanında ama sınıfın içinde, ikinci hafta kapının hemen dışında
ama sınıf kapısı açık ve çocuğuyla sürekli göz teması kurarak, daha sonraki
haftalarda koridorda oturarak defne ile olan iletişimi devam ettirdi ve bir iki
ay içinde veli bekleme odasında bekler olmuştu. Defne, yeşil pasaport sahibi
gibi istediği zaman sınıftan çıkıp annesini görmeye gidebiliyordu. Defne’ye söylediğimiz
her şeye sadık kalarak Defne’nin güvenini kazanmıştık. Hem sınıf öğretmen ile
hem de benimle olan diyaloğu sürekli güçleniyor. Arkadaşları ile oyunlar
oynuyor ve aylar birer birer geride kalıyordu. Derken birinci dönemin bitmek
üzere olduğu günlerde annesini okulun dışına bir iki saatliğine gönderir olduk.
Esasen bu süreci adım adım planlarken anne ile sürekli birlikteydik.
Şu anda
Nisan ayının başındayız. Defne artık gündelik okul yaşantısında annesine hiç
ihtiyaç duymuyor. Annesi sabah okula bırakıyor ve akşam alıyor. Hatta geçen gün
defnenin annesini okulda gördüğümde ‘’ Merhabalar, sizi hiç görmez olduk. Ne
iyi…’’ dediğimi hatırlıyorum. Özel bir durum
ancak ve ancak özel bir gayretle ortadan kaldırılabilir. Defnenin sıradanlaşmış
okul hayatını izlerken her şeyin sakin bir iyilik içinde olduğunu görmek hoşuma
gidiyor. Öğrencimizin annesi, öğretmeni ve okul dışından destekçiler sürekli
işbirliği içinde uzun soluklu plana sadık kalarak harika iş çıkardılar. Bir
problemi daha çözdük ve ilerliyoruz.
Artık çocuğun derslerindeki başarı
durumlarını konuşabiliriz. Malum, veli görüşmelerinde akademik durumların yanında
öğrencilerin sosyal hayatlarını da konuşuruz. Çocukların diğerleri ile
yaşadıkları, mutlulukları, ilişkileri vs. konuşuruz. Bazen çocukların akademik
durumlarına konu gelmez bile. Çok değişik konular gündemdedir.
Esasen akademik
başarı diye bir şey de yoktur.
Doğaya,
matematiğe vs. akademik bakış açısıyla bakabilmek diye bir şey vardır diyor
kimi eğitim teorisyenleri…
Konuyu Defne’nin hikâyesinindin uzaklaştırmamak için
bu bahsi kapatıyorum.
Şahin Çevik
4 Nisan 2018
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder