17 Aralık 2017 Pazar

Fakir Bir Adam Tavuk Yiyorsa Ya Tavuk Hastadır Ya Da Adam



Yuval Noah Harari’nin Saphiens adlı kitabı yakın tarihe damga vuran bir kitap oldu. Aslında herkesin bildiği şeyleri anlattı ama herkesin bildiği her şeyi ustaca bağlantılandıran Harari’nin başarısının kaynağı dünyanın tarihine kuşbakışı bakmamızı sağlamasıdır. Bir de kitabın yayımlandığı ülkeler için özel değişiklikler yapılarak baskı yapılması kitabı her toplumun sahiplenmesini sağladığını iddia edenler de bulunmaktadır. Bu kısmı oldukça ilginç... Söz gelimi kitabın Türkiye baskısında bir dilden bahsedilecekse ‘’Türkçe’’ örnek gösterilmiş, haliyle de ‘’ as bayrakları as as’’ durumu ortaya çıkmış gibi görünüyor. Bilişsel Devrim, Tarım Devrimi ve Bilim Devrimi’nin insan türünün 3 büyük başarısı olarak belirtildiği Saphiens’e göre insanlık 3. Devrimin içerisinde bulunuyor. Her şeyi etkileyecek 4. Devrimin ne olacağını kestirmek zor ama 3. Devrimin (bilim devrimi) her şeyimizi değiştirdiğini anlamak çok kolay.



Bilim devrimi yeme içme, eğlenme, sosyalleşme, başarılı olma, evlenme, eğitim alma, eğitim verme, bilgiye ulaşma, problem tasavvurumuz,  iletişim gibi alanlardaki davranışlarımızı değiştirdi. Yani 500 yıl önceki insan ile biz yukarıda belirttiğim alanlarda asla aynı değiliz.  Eğer bilim ve teknoloji benzer şekilde ilerler ise benzer bir evrimin gelecekte de olacağından şüphe yok.



Belirttiğim gibi eğitim alma-verme, bilgiye ulaşma şeklimiz, problem tasavvurumuz da değişti. Mesela 500 yıl önce yaşayan birinin karbon ayak izi ile ilgili bir sorunu yoktu ama artık bu bir problem ve bu sorunu çözmemiz lazım.



Bazen soruyorum kendime, bu hız insanlığın olağan ilerleyişi mi? Son 50 yıl, belki de son 20 yılda insanlık tarihi boyunca ürettiğimiz içeriğin miktarı kadar içerik üretmiş olabiliriz. Tesla arabadan Instagram'a, WhatsApp'tan  Iphone X’e, Türk kahvesi makinasından nano teknoloji ürünlerine kadar sürekli yeni şeylere dokunuyoruz ya da kullanıyoruz.  Galiba en üst viteste ilerliyoruz. Ya da henüz küçük viteslerdeyiz bunu bilmiyoruz, zaman gösterecek. Bu kadar medeniyet güzellemesi ya da betimlemesi yeter. Şimdi bütün bu olup bitenlerin eğitim sistemimiz üzerine etkisi tartışmak istiyorum. Değişim ve ilerleme denildiğinde haliyle aklımıza teknoloji ürünleri geliyor. Sana ve  Aygaz markalarının  bir alanı domine etmesi gibi bir şey herhalde. Eğitim alanın teknoloji ürünlerine gelince işler biraz karışık. Her şeyden önce eğitim üretilmiş ve varlığını sürdürmeye devam eden teknolojinin  kara tahta olduğunu düşünüyorum. Eğitim alanında kullandığımız yığınla teknoloji ise eğitim için üretilmedi ama eğitim için kullanılıyor.  Örneğin etkileşimli tahtalar ülkemizin meşhur konularında birisi.  Milli eğitim bakanlığı 2010 yılında okullarda tablet ve etkileşimli tahta ile öğrenme konusunda milyarlarca dolarlık bir proje başlattı.  Bu konuda İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nden Neslihan Bektaş’tan aldığım bilgilere göre;  Ortaokul ve liseler öncelikli olmak üzere etkileşimli tahta kurulumları yapılamaya ve eğitici topluluğuna eğitimler verilmeye devam ediliyor. Bu eğitimlerin her yılın sonundaki ya da başındaki seminer dönemlerindeki oturumlar gibi olduğunu düşünmek istemiyorum, inşallah değildir. Bu eleştirinin ne manaya geldiğini yazıyı okuyan öğretmenler hemen anlayacaktır.




Bugün sınıflara konulan etkileşimli tahtalar beyaz yüzeyleri üzerine yazılar yazılmak suretiyle tahta vazifesini icra etmekte olduğunu da biliyorum.  Tabi bu en kötü gerçeklik... Elbette şevkli olan ve elinin altındaki cihazın özelliklerini en iyi şekilde kullanmak için emek veren öğretmenler var…  Bir sürü soru sorulabilir. Bir sürü cevap bulunabilir. Kim bilir belki de bu teknolojiye hazır değildik. Beceremedik ya da bu projeden asıl gaye eğitim kalitesini yükseltmek değildi.  Bu etkileşimli tahtaların tedarikçileri kimler? Bu şirketler önce kurulup sonra devlete projeyi kabul ettirmiş olabilir mi? Konu eğitim olunca devlet hemen kabul etmiş olabilir mi? Aç gözlülük, altyapı oluşmadan eylem ortaya koydurmuş olabilir mi? Dediğim gibi soru çok ve cevap belki daha çok. Buradan anlıyorum ki ya biz Türkiye'de eğitim için çalışan kitle oalrak bu değişime hazır değildik ya da eğitim bahane edilerek devletin parası yanlış şekilde kullanıldı. Bakanlık otoritelerinin yol haritasındaki değişiklikleri, iptaller, ertelemeler gayet plansız olduğumuzu işaret etmeye yetiyor. Bizim soru sorma kapasitemiz ve sesimizi duyurma kabiliyetimizin olmayışı ya da bize zaten sorulmuyor oluşu gibi konulara girmiyorum bile… Ezcümle bu konudaki muhtaç olan eğitim topluluğumuzdur. Eğer ki tavuk hasta ise vay halimize…

 Bu arada FATİH Projesinde gelinen noktanın detaylarını ekteki haberde de bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder