‘’ Bizim zamanımızda böyle değildi ‘’ klişesi bu yazının
herhangi bir yerinde olmayacak. Bunu peşinen söyleyeyim.

Bazı çocuklar kendisiyle herhangi bir alakası olmayan
konularda öğretmene koşup şikâyetçi oluyorlar. Bazılarının şikâyet etme eşiği
konusunda olgunlaşması gerekiyor, mesela oynarken olası bir çarpışma durumunu
‘’ bana vurdu’’ şeklinde anlatabiliyor. Bazılar da istedikleri anda,
istedikleri kadar mutlu olmadıklarında dünyaları yıkılıyor. Bunlar normal mi?
Önce bu soruya cevap bulmalıyız. Kişisel
görüşüm çocukların ruhlarını istila eden hazcılık davranışlarını doğrudan
şekillendiriyor.
Sürekli haz verene yönelmenin en
uygun davranış biçimi olduğunu savunan felsefi görüş olduğunu söyleyebiliriz.
Öncelikle hazcılık konusunda sadece çocukları işaret etmek biraz
haksızlık olur. Modern insan sevilmek, onaylanmak, iyi görünme, iyi hissetme, belki de sadece diğerinden daha iyi olma gibi
haller konusunda inanılması güç ve hızlı bir evrim geçiriyor. Bu evrimin tarihi
muhtemelen 10 yıl falandır. Emin değilim ama öyle tahmin ediyorum. Yaşı 10’dan daha küçük çocuklardan
bahsettiğimizi burada bir hatırlayalım. Şimdi çocukları odağa tekrardan alarak
tartışmaya devam edelim.
Çocuğun hazları, öğretmenin ve arkadaşlarının gözünde önemli
olma, oyun oynama, istediği oyunu oynama, istediği kadar sorumluluk alma,
sıkıldığı anda bırakma, hiç mutsuz olmama, sadece istediği yiyeceği yeme, başka birinde olan eşyaya hatta daha üstün
versiyonuna derhal sahip olma, bunaldığı
anda annesinin okula gelip kendisini almasını talep etme türevi davranışlardır.
Elbette her çocuk mutlu olmak ve oyun oynamak gibi hak ve özgürlüklere sahiptir
amacım buradaki duygusal alt yapıyı deşifre etmek.
Özellikle büyük şehirlerin gündelik yaşantısı
ebeveynleri yoğun şekilde çalışmaya zorluyor. Bundan dolayı çocuk ve ebeveyn duygusal ve
sağlıklı ilişki kurmakta zaman bulamıyor veya zorlanıyor. Ebeveynler ise bu zorluğu
telafi etmek için çocukları eşyaya boğuyorlar. Hele de çocuğun bir talebi varsa
ikinci defa söyletemiyorlar bile. Doğal olarak da avm, oyuncak, tablet
bilgisayar, televizyon, patates kızartması gibi şeyler ‘’ağrı kesiciler’’
olarak sık kullanılanlar listesindeki yerini alıyor. Bağlantısını paylaştığım haberin detaylarına
bakınca restoran sahiplerinin bir bildiği olmalı diyor insan.

Ben buradaki kurulamayan denge için anne babaların
bahanesine kulak vermeyi istesem de davranışlarını asla onaylamıyorum. Bu durumun bir diğer boyutu ise anne - babaların
çocuklar üzerinden yarışı haline gelebiliyor ya da ‘’iyi anne baba’’ olmayı
diğer anne babaların davranışları üzerinden tanımlıyorlar. Hal böyle olunca da süreç kendini doğurmaya
devam ediyor.
Anlattığım şekilde ( Umarım gerçek yaşam durumları yazmışımdır.) yıllar geçiren bir çocuk ise ilkokula
geldiğinde toplum kurallarına angaje olma konusunda zorluklar yaşıyor. Özel
yaşamının gerçekleri ile kolektif yaşamın ritüelleri arasındaki farklar
memnuniyetsizlikler olarak ortaya çıkıyor.

Peki, nasıl olmalı?
Çocuklarımızın istediklerini ‘’emir telakki’’ etmenin okul
yaşantısındaki olumsuz etkileri ortada. Esasen
sadece okul yaşantısı diye sınırlamamak da gerekir ama konumuz okuldaki öğrenci
davranışları üzerine olduğu için tartışmayı buralarda bir yerde tutmak daha
makul. Çocuklar kendini mutsuz ettiğini düşündüğü şeyleri hemencecik şikâyet
edip ve bunun mutsuzluğunu yaşıyor. Mutsuzluk ise ne zaman biteceğini
bilmediğimiz depresyonları beraberinde getirebiliyor. Fotoğraftan uzaklaşıp
baktığımızda ise ‘’ Okula gitmekten mutlu olmayan, ya da okulu sevmeyen bir
çocuk’’ silueti beliriyor.
Her zaman olduğu gibi burada da makul bir yol bulunabilir.
Anne-babalar tek çocuk, tek erkek çocuk, ilk torun, geç doğdu, bebekken çok hastalıklar geçirdi
gibi gerekçeleri acilen bir kenara bırakarak çocuklarının tanrılaşmasını bir an
önce durdurmalıdır. Ben eminim ki
çocukların duyguları da bedenleri de yeterince dayanıklı. Daha makul, daha planlı bir şekilde ilk
çocukluğunu geçiren öğrencilerin ileriki yıllarda eşyanın fiyatını değil de
değerini bilen insanlara dönüştüğünü de bolca görmekteyiz. Çağın sorunları saymakla bitmez belki ama
buna bir sınıf öğretmeni olarak söylemem gerekenler vardı. Umuyorum şu anda küçük bebekleri olan aileler
çocuklarının duygularının sağlıklı gelişmesi için bu fikirleri dikkate
alırlar. Ya da aslında herkes her şeyi biliyor
ama yapmak mı zor? Yoksa kapitalist yaşam herkesi satın almak zorundaymış gibi
mi hissettiriyor?
Bu soruların cevapları sizde.
Şahin Çevik
28 Kasım 2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder