13 Eylül 2017 Çarşamba

SORU SORMAYI ÖĞRENEN ÇOCUK NE YAPAR



Soru sormanın ilerlemeci yaşantımızın çıkış noktası olduğu yadsınamaz. Hatta daha bilgili hale gelebilmek için soru sormamız şart. Olduğumuzdan daha sağlıklı, mutlu, başarılı, önemli, zengin vs. olabilmek için seçimler yaptığımız gibi daha bilgili olmak için de seçimler yaparız ve soruları seçeriz. İçine daha çok cevap alabilen sorular her zaman tercih edilmelidir. Daha kavramsal sorular daha çözücü olur. Mesela bir öğretmen ‘’ Yapay ışık kaynakları nelerdir?’’ sorusunu sorduğunda öğrenciler birkaç tane yapay ışık kaynağını sıralayacaktır. Bu alıştığımız şey, mutlaka tanıdık gelmiştir. Buna karşın aynı öğretmen ‘’ Işık kaynakları nelerdir?’’ diye sorar ise hem yapay hem de doğal ışık kaynakları hakkında cevaplar gelecektir. Bu şekilde kavramsallaşan soru cevap ilişkisinin ilerletici ve kolay tarafını beğeniyoruz.

Geçtiğimiz günlerde çok sevdiğim arkadaşım Sevil Kayıkçı MOORE ile buluştuk ve biraz sohbet ettik. Kendisi İstanbul’da bulunan bir özel okulun IB- PYP koordinatörü olur. Ulusal ve uluslararası içerikli eğitim konuşmalarından sonra kızı Deniz Joy ile arasında geçen bazı diyalogları bana aktardı. Soru sorma üzerine kafa açıcı bir hikaye olduğu için ben de size aktarmak istiyorum.



Deniz Joy: Anne arkadaşına mı mesaj atıyorsun?
Sevil: Hayır Deniz.
Deniz Joy: Anne müdürüne mi mesaj atıyorsun?
Sevil: Hayır Deniz.
Deniz Joy: Anne babama mı mesaj atıyorsun?
Sevil: Hayır Deniz.

Çocuğu olanlar ya da küçük çocuklarla yakın temas kuranlar bu olayın benzerlerine mutlaka şahitlik etmişlerdir.  Çocuklar ve onların bitmeyen soruları… Normal şartlar altında sinir bozucu gibi görünüyor olabilir ama unutmayın ki bir çocuk doğru ve kaliteli soruyu sorana kadar ona eşlik edilmelidir. Çocuğun merak duygusu ve şevki asla kırılmamalıdır. Ben inanıyorum ki ilkokulda bir çocuk hiçbir şey öğrenememiş ama merak duygusu gelişmiş ve sorma kapasitesi artmış ise o çocuktan asla korkmayın mutlaka hedefine ulaşacaktır. Mesele o kadar önemli ve nettir benim gözümde.

Yukarıdaki soru cevap ilişkisine bakılırsa anne için bunaltıcı çocuk için ise yorucu olabilir.
Deniz Joy  ‘’ Anne kime mesaj atıyorsun?’’ sorusunu sormayı bilseydi eğer emin olun o kadar meşakkate katlanmayacaktı.  Bir gün gelecek ve Deniz Joy da en kaliteli soruları sormaya başlayacak.
Mesela ‘’ Sorumluluklarım neler? ’’ , ‘’ Nasıl çalışıyor? ’’ ve ‘’ Başka şeylerle bağlantısı var mı?’’  gibi sorular da soracak.

NOT: Başka bir yazıda kaliteli soru tartışması yapmayı da  düşünüyorum. orada bu tipteki sorular üzerine çözümlemeler de yapabiliriz.


Sevil benzer günlerin birinde bir yakınının çocuğuna ‘’ Okyanus denildiğinde aklına ne geliyor?’’ gibi bir soru sordu. Sevil’in yaptığı iş gereği soru sorarken titiz davrandığını düşünebiliriz bu oldukça güzel de bir durum ama burada ki asıl güzellik Deniz Joy’un ertesi gün annesine ‘’ Dikkat denildiğinde aklına ne geliyor?’’ sorusunu sormasıdır. Kendi imkânlarıyla gözlem yapan Deniz Joy’un konuşma tarzındaki ilerleyici taraf oldukça anlamlı. Esasen tüm çocuklar da benzer şekilde ilerliyor. Sadece bazıları kaliteli sorulara maruz kalmıyor o kadar.


Deniz Joy’dan hareketle yapabileceğimiz en iyi şey bir çocuk soru sorduğunda biliyor dahi olsak birlikte öğrenmeyi teklif etmek olacaktır. Eğer bunu yapmazsak çocuklarımız soru sormaktan vazgeçebilir. Hevesi kalmamış bir çocukla ilerlemek bazı zorlukları beraberinde getirecektir.  Aileler ‘’ Matematik neden bu kadar kötü?’’  türevi soruların cevaplarını sürekli arayacak ve bir taraftan yıllar geçecektir. Her çocuğun akademik hayatı olması gerektiğini savunmuyorum. Herkes iyi soru sormalı ve cevaplar buldukça daha da ilerlemeli bu sayede hem kendi hem de çevresindeki hayatı daha iyi hale getirmelidir. Unutulmamalıdır ki iyi soru sorma kapasitesini artırmış insanların tüketme, siyasal tercih, doğaya karşı tutum, toplumsal sorunlara karşı farkındalık durumları da gelişecektir.



 Bu işi yaparken çocukları mutlaka iyi takip etmeliyiz. JJ Rousseau’nun kızı Emile’i takip etmesi gibi edemeyiz belki ama çocuklarımızın ilerleyişi için gerekli olan bazı temel fikirlere ulaşabiliriz. Kısa da olsa Emile ile ilgili biraz aktarım da yapmak istiyorum aslında.

Fransız devriminin fikir babası sayılabilecek düşünür JJ Rousseau felsefe, sanat, kadınlar ve birçok konu üzerine düşünceler ortaya atmış olmakla birlikte eğitim üzerine de çarpıcı bir ekolün ilk temsilcisi olmuştur.   

Klasik eğitim sistemimizin ( okul, sınıflar, törenler vs.) temelleri Prusya,’ya dayanmakta olup başta 18. Yüzyıl’ ın sonra da tüm dünyanın eğitim yapısını doğrudan etkilemiştir( Salman Khan, Dünya Okulu).  Benzer bir dönemde JJ Rousseau da kızı Emile’i kendi imkânlarıyla takip etmiş, çocuğunun gelişimi üzerinden evrensel tavsiyeler ortaya atmıştır. Doğal olarak getirdiklerimiz ve içgüdüsel tavırların hayatta kalmak ve bazı beceriler geliştirmek için yeterli ya da önemli olduğu vurgusunu ( Emile Ya Da Çocuk Eğitimi Üzerine Jj Rousseau)  yapan JJ Rousseau, okulsuz toplum hayalli kuran geniş kitlelerin ilk temsilcilerinden olarak eğitimcilere ilham vermiştir.  Dediğim gibi çocuklarımızı JJ Rousseau gibi takip etmek modern hayat için oldukça zor bir iş gibi görünmektedir.

Bu şartlar altında dahi elimizden gelen gayreti göstererek çocuklarımızın içgüdüsel tarafını bakir tutmaya gayret edip sağlıklı ilerleyişlerine destek olabiliriz. En azından şansımızı denememiz dünyayı daha iyi bir yere çevirmek için ilk adımımız olabilir.
Şahin Çevik
13.09.2017

Sarıyer- İstanbul

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder