Soru
sormanın ilerlemeci yaşantımızın çıkış noktası olduğu yadsınamaz. Hatta daha
bilgili hale gelebilmek için soru sormamız şart. Olduğumuzdan daha sağlıklı,
mutlu, başarılı, önemli, zengin vs. olabilmek için seçimler yaptığımız gibi
daha bilgili olmak için de seçimler yaparız ve soruları seçeriz. İçine daha çok
cevap alabilen sorular her zaman tercih edilmelidir. Daha kavramsal sorular
daha çözücü olur. Mesela bir öğretmen ‘’ Yapay ışık kaynakları nelerdir?’’
sorusunu sorduğunda öğrenciler birkaç tane yapay ışık kaynağını sıralayacaktır.
Bu alıştığımız şey, mutlaka tanıdık gelmiştir. Buna karşın aynı öğretmen ‘’ Işık kaynakları nelerdir?’’ diye sorar ise hem yapay hem de doğal ışık
kaynakları hakkında cevaplar gelecektir. Bu şekilde kavramsallaşan soru cevap ilişkisinin
ilerletici ve kolay tarafını beğeniyoruz.
Geçtiğimiz
günlerde çok sevdiğim arkadaşım Sevil Kayıkçı MOORE ile buluştuk ve biraz
sohbet ettik. Kendisi İstanbul’da bulunan bir özel okulun IB- PYP koordinatörü olur. Ulusal ve uluslararası içerikli eğitim
konuşmalarından sonra kızı Deniz Joy ile arasında geçen bazı diyalogları bana
aktardı. Soru sorma üzerine kafa açıcı bir hikaye olduğu için ben de size
aktarmak istiyorum.
Deniz Joy:
Anne arkadaşına mı mesaj atıyorsun?
Sevil: Hayır
Deniz.
Deniz Joy:
Anne müdürüne mi mesaj atıyorsun?
Sevil: Hayır
Deniz.
Deniz Joy:
Anne babama mı mesaj atıyorsun?
Sevil: Hayır
Deniz.
Çocuğu
olanlar ya da küçük çocuklarla yakın temas kuranlar bu olayın benzerlerine
mutlaka şahitlik etmişlerdir. Çocuklar
ve onların bitmeyen soruları… Normal şartlar altında sinir bozucu gibi
görünüyor olabilir ama unutmayın ki bir çocuk doğru ve kaliteli soruyu sorana
kadar ona eşlik edilmelidir. Çocuğun merak duygusu ve şevki asla
kırılmamalıdır. Ben inanıyorum ki ilkokulda bir çocuk hiçbir şey öğrenememiş
ama merak duygusu gelişmiş ve sorma kapasitesi artmış ise o çocuktan asla
korkmayın mutlaka hedefine ulaşacaktır. Mesele o kadar önemli ve nettir benim
gözümde.
Yukarıdaki
soru cevap ilişkisine bakılırsa anne için bunaltıcı çocuk için ise yorucu
olabilir.
Deniz
Joy ‘’ Anne kime mesaj atıyorsun?’’
sorusunu sormayı bilseydi eğer emin olun o kadar meşakkate
katlanmayacaktı. Bir gün gelecek ve Deniz
Joy da en kaliteli soruları sormaya başlayacak.
Mesela ‘’
Sorumluluklarım neler? ’’ , ‘’ Nasıl çalışıyor? ’’ ve ‘’ Başka şeylerle
bağlantısı var mı?’’ gibi sorular da
soracak.
NOT: Başka bir yazıda kaliteli soru tartışması yapmayı da düşünüyorum. orada bu tipteki sorular üzerine çözümlemeler de yapabiliriz.
Sevil benzer
günlerin birinde bir yakınının çocuğuna ‘’ Okyanus denildiğinde aklına ne
geliyor?’’ gibi bir soru sordu. Sevil’in yaptığı iş gereği soru sorarken titiz
davrandığını düşünebiliriz bu oldukça güzel de bir durum ama burada ki asıl
güzellik Deniz Joy’un ertesi gün annesine ‘’ Dikkat denildiğinde aklına ne
geliyor?’’ sorusunu sormasıdır. Kendi imkânlarıyla gözlem yapan Deniz Joy’un
konuşma tarzındaki ilerleyici taraf oldukça anlamlı. Esasen tüm çocuklar da
benzer şekilde ilerliyor. Sadece bazıları kaliteli sorulara maruz kalmıyor o
kadar.
Deniz
Joy’dan hareketle yapabileceğimiz en iyi şey bir çocuk soru sorduğunda biliyor
dahi olsak birlikte öğrenmeyi teklif etmek olacaktır. Eğer bunu yapmazsak
çocuklarımız soru sormaktan vazgeçebilir. Hevesi kalmamış bir çocukla ilerlemek
bazı zorlukları beraberinde getirecektir.
Aileler ‘’ Matematik neden bu kadar kötü?’’ türevi soruların cevaplarını sürekli arayacak
ve bir taraftan yıllar geçecektir. Her çocuğun akademik hayatı olması
gerektiğini savunmuyorum. Herkes iyi soru sormalı ve cevaplar buldukça daha da
ilerlemeli bu sayede hem kendi hem de çevresindeki hayatı daha iyi hale
getirmelidir. Unutulmamalıdır ki iyi soru sorma kapasitesini artırmış
insanların tüketme, siyasal tercih, doğaya karşı tutum, toplumsal sorunlara
karşı farkındalık durumları da gelişecektir.


Klasik eğitim sistemimizin ( okul, sınıflar,
törenler vs.) temelleri Prusya,’ya dayanmakta olup başta 18. Yüzyıl’ ın sonra
da tüm dünyanın eğitim yapısını doğrudan etkilemiştir( Salman Khan, Dünya Okulu). Benzer bir dönemde JJ Rousseau da kızı Emile’i
kendi imkânlarıyla takip etmiş, çocuğunun gelişimi üzerinden evrensel
tavsiyeler ortaya atmıştır. Doğal olarak getirdiklerimiz ve içgüdüsel
tavırların hayatta kalmak ve bazı beceriler geliştirmek için yeterli ya da
önemli olduğu vurgusunu ( Emile Ya Da
Çocuk Eğitimi Üzerine Jj Rousseau) yapan
JJ Rousseau, okulsuz toplum hayalli kuran geniş kitlelerin ilk temsilcilerinden
olarak eğitimcilere ilham vermiştir.
Dediğim gibi çocuklarımızı JJ Rousseau gibi takip etmek modern hayat
için oldukça zor bir iş gibi görünmektedir.
Bu şartlar
altında dahi elimizden gelen gayreti göstererek çocuklarımızın içgüdüsel
tarafını bakir tutmaya gayret edip sağlıklı ilerleyişlerine destek olabiliriz.
En azından şansımızı denememiz dünyayı daha iyi bir yere çevirmek için ilk
adımımız olabilir.
Şahin Çevik
13.09.2017
Sarıyer-
İstanbul
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder