5 Eylül 2017 Salı

Frankfurt Okulu'nda Pink Floyd Dinlenir



Theodor W. Adorno özellikle 19. Yüzyılın ve tarihin bilgi birikimine sahip, Yahudi, faşizm karşıtı, müzisyen ve ayrık otu denebilecek modern zamanların filozoflarının önemlilerindendir. Yürürlükte olanı eleştirmek adına belki de felsefe tarihinin en önemli kolektif hareketlerinden birisi sayılabilecek bir girişimde bulundu ve Frankfurt Okulu’nu bir grup genç (ör/Erich From)arkadaşıyla birlikte kurdu. Okulun kurucularının yaşı 20-30 arasında değişiyordu ve önemli figürlerden olan Adorno da zaten tam 20 yaşındaydı. Bu okulun çıkış noktası itaat kültürü, tüketim davranışları, kültürlenme üzerinden bir tartışma yaratmak ve yeni bir ideal belirlemeye çalışmaktı. Okul kurulmuştu kurulmasına ama iki dünya savaşı arasında geçen yıllar ekonomik ve sosyal bakımdan felsefe yapmak için hiç de elverişli değildi, özellikle de Almanya’da işler biraz karışıktı. Bu yüzden müzik kariyerini bir kenara koyan Adorno felsefe üzerine yoğunlaşabilmek için önce Oxford’a sonra da Amerika’ya göç etti. Birçok Alman aydın ve bilim insanında olduğu gibi… Frankfurt Okulu meselesi elbette çok adette boyutu barındırmakta olup döneminin önemli bir hareketi olduğu ve fikirler menkul değerler olduğu için okul yeniden Frankfurt Üniversitesi bünyesinde 1953 yılında açılana kadar Columbia üniversitesi bünyesinde varlığını sürdürdü. 

Özellikle de İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle Adorno’nun üretme hızı ve kapasitesi çok arttı. Yukarıda da belirttiğimiz üzere okul, dönemin önemli filozoflarının iştirakı olarak olsa da kültür ve kültür provokasyonu üzerine kafa yorma daha çok Adorno’nun ilgilendiği bir alan olmuştur. Bir eğitimci olarak dönemin kültür ve eğitim  durumunu Adorno üzerinden okumak ve mümkünse bir çıkarımda bulunmanın iyi bir fikir olabileceğini düşünüyorum.

Adamımız ( Adorno )  ‘’yürürlükte olan insan yaşantısını ‘’ sorgularken tarih boyunca var ettiğimiz bütün birikimin dünyaya yeni gelen insanların omzuna yüklenmesinin ve kendi ellerimizle yarattığımız kültür nesnelerinin bizi nasıl etkilediğinin eleştirisini yaptı.  Elbette ki bir sürü konuda çözümlemeler de yaptı ama konumuzu biraz daraltmak zorundayım.

Kültür Mü İnsanı İnsan Mı Kültürü Yaratır?



Adorno’ya göre insan kültürü (kültür kelimesinin geniş bir anlamı olmakla birlikte Adorno her türden eğlence nesnelerine vurgu yaparken ‘’kültür’’ kelimesini kullanıyor.) yaratma kapasitesine sahiptir. Bütün eğlenme yöntemlerimizi kendi ellerimizle var ettik ama günümüzde işler biraz değişmiş gibi dursa da üretme ilkelerimiz benzerliğini koruyor. Televizyon, radyo, internet, müzik, sosyal medya ve daha bir sürü şey…

Örneğin popüler müziğimiz romantik aşk, terk etme, aldatılma, aldatma, seviyorken dahi başkasıyla sevişme, kıskançlık,  ayrılık gibi temaları yoğun şekilde işliyor. Konuyu biraz daha deşeleyecek olursak on yıl önce doğmuş bir çocuğun müzik ile teması ve duygulanmaları az önce saydığım his ya da durumlarla ilgili olacaktır. Yani yeni birey önceden var edilmiş kültürü omuzlarında taşımaya ve eylemlerini buna göre şekillendirmeye başlayacaktır. Buyurun size nur topu gibi bir yeni birey. 

Bu süreç yaşantımızın hemen hemen her alanında bu şekilde cereyan etmektedir.  Kılık kıyafet, deyişlerimiz, üzülme veya sevinme gerekçelerimiz, argo sözlerimiz bile benzer bir şekilde rafine işlemlerinden geçerek varlığını yeni bireyler üzerinden devam ettiriyor. İyi olduğu düşünülen durumlara amenna ama olumsuz taraflarımızda da benzer bir süreç işlemekte.

Kendi ellerimizle yarattığımız sistemlerin sonra dönüp bizi yaratmaya başlamasını idrak etmenin huzursuzluğu yaşarken okul sistemlerimizin bizi yeniden ve yeniden yaratmakta olduğu gerçeğinin eğitim sistemimizin en büyük açmazlarından birisi olduğunu düşünebiliriz.

Mevcut eğitim sistemimizi, okullarımızın yapısını, müfredatımızı, öğretmenlerimizi, kaynaklarımızı kendi ellerimizle yarattık. Süreç ilerledi ve bu yaratım süreci yön değiştirdi. Okullar artık bizleri yaratmaya başladı. Kültürü, doğayı, özgürlükleri, demokrasiyi, aileyi, sevmeyi ve daha bir sürü şeyi okullarda öğreniyoruz.

Şu anda okullarımızın hantal yapısı, yöneticilerin tavırları, biz öğretmenlerin durumu,  aynı tezgâhtan geçmiş velilerin doğru olan şeye karar veremeyişi maalesef ki hiç iç açıcı değil. Elimde bir ölçme aracı yok bunu kabul ediyorum ama bazen sonuçlarına bakarak süreci ölçeriz. Öyle yaptığım zaman maalesef oldukça karamsarlaşıyorum. Bunu net bir şekilde söyleyebilirim.

Son sözler olarak www.eğitimpedia.com ve Fide Okulları’nın kurucusu üstatlarımızdan Ali Koç hocamız, ‘’ Eğer çocukların içinden gelen öğrenme şevkini kırmaz, doğal ilerleyişini yavaşlatmaz isek kendimizi başarılı sayarız’’ der. Bu fikri değerli buluyor ve başta kendim olmak üzere öğretmenlerimizi eğitim ve çocuk için iyi olan şeyi yeniden keşfetmeye davet ediyorum. En azından denemek iyi olabilir. Başka türlü de bakabiliriz.

Gelelim Pink Floyd meselesine. Alakasız gibi görünse de, yazının sonuna iliştirilmiş gibi dursa da sorun etmiyorum. Pink Floyd, en ünlü şarkısı ‘’ Wall’’   öğretmenlerin çocukların üzerinden ellerini çekmesini tavsiye eder.  Çünkü mevcut düzende çocukları duvardaki diğer biriket gibi yetiştiriyoruz ve bunun eleştirilecek tarafları var.

31.08.2017
Kahramanmaraş



1 yorum:

  1. Nekadar guzel anlatmissin sahincim ve eminimki bu durumlara cozum uretecek bilgin becer8n onemli fikirkerin var eger tam olarak net birsey ortaya koymasan dahi sen ve senin gibi egitmenler veya velilerde buna dahil bu cikmazdan bir duzluge yaklastiracaktir toplumu sevgiler eline saglik...

    YanıtlaSil