İran; eski, kadim, karanlık, ürkütücü,
baskıcı muhalif, sakallı, çatık kaşlı bir ülke gibi görünüyor. Yıllardır
dünyanın her tarafına seyahat ediyorum özellikle de okulları anlamaya
çalışıyorum. Birlikte çalıştığımız
yıllarda sevgili dostum Azadeh Mirzaei bana ‘’ The Book Of Fate’’ adlı kitabı
hediye etmişti. Kitap, Kum şehrin’den Tahran’a
göç etmiş bir ailenin giderek yozlaşmasını ama yine aynı ailenin kadın
bireyleri ile ilgili konularda ise giderek sertleşmesini anlatıyordu. Burada
bir parantez açarak bir kavramın hikâyesinden bahsetmek istiyorum.
Bilindiği
gibi Abbasiler döneminde Irak’tan Fas’a kadar olan bölge fethedilmiş ve
buraların vergileri Bağdat merkezli İslam devleti tarafından toplanmaya
başlanmıştır. İbn Memun, bu bölgelerdeki insanların neden Müslüman
olmadıklarını merak etmiş ve konuyla ilgili rapor hazırlamaları için bir heyet
oluşturmuştur. Heyetin raporuna göre bu bölgelerde yaşayan kanaat önderleri,
sahip oldukları kadim bilgeliğin evreni açıklama biçiminin, İslam’ın teklif
ettiğinden daha ikna edici olduğuna inanmaktadır. Bunun üzerine İbn MEmun
Beytül Hikme adında bir araştırma kurumu oluşturmuş ve kadim bilgeliğin
metinlerini Arapçaya tercüme ettirmiştir. Bu tercümeler sırasında, yunan
felsefesinin önemli kavramlarından biri olan, bir toplumu bir arada tutan ruh,
yasa, bireylerin birbirleri ile ilişkilerinde riayet etmeleri gereken sınır
anlamlarına gelen nomos kelimesinin (ki bu kelime Türkçeye Yunancadan namus
olarak geçmiştir) iffet kavramına indirgendiği görülür. Bu iffet de özellikle
kadın cinselliği ile ilgilidir. Bu da nomos teriminin anlamının daraltılmış
olduğunu gösterir. Bu bilgi ile yukarıda belirttiğimiz şehir değiştirilirken
yozlaşmaya karşı sadece namus alanında büyük bir titizlikle durulmuş ve bir tür
vicdan rahatlatması iffet üzerinden ortaya konulmuştur. Kitap ( The Book Of Fate- İman Kitabı) sayesinde
merak etim. Kum şehrini, İran’da sürüp giden hayatı, okulları, fars kültürünü, yemeklerini, camilerini,
özellikle de eğitim sistemlerini merak ettim ve düştüm yollara. Birazdan İran’ı
gözlemlediğim ve anladığım kadarıyla size anlatmaya çalışacağım. Mümkünse
konuyu eğitim-müfredat- akademi etrafında tutmaya çalışacağım. Bu şey için gayret
göstermek zorunda hissediyorum çünkü İran kocaman bir şey ve mevcut yapı
oluşurken her şey birbirinden etkilenmiş durumda.
Hikâye aslında biraz eski; Pers İmparatorluğu, Büyük İskender şeref için
yollara düştüğünde, Moğollar doğudan geldiğinde, Osmanlı İmparatorluğu’nda lale
devri yaşanırken, dünya savaşları yapılırken de vardı. Hala var ve devam
ediyor… Bütün bunlar olup biterken, dünya değişirken elbette fars-pers kültürü,
mimarisi, yaşam şekli, inançları da değişti. Özellikle de inanç sistemleri
bugünkü İran’ı var eden unsur diye söyleyebiliriz ya da bugün ki İran’da hemen
hemen her şey inanç sisteminden beslenmekte diye söyleyebiliriz. Gördüğüm
kadarıyla hukuk, eğitim, sağlık, alışveriş, sanat, mimari, beslenme, giyinme kısacası
hemen hemen her şey inançla alakalı şekilde düzenleniyor. Mesela yeme içme mutlaka helal olmalı, içki
yasak olmalı, yiyeceklerin ambalajları
da helal olmalı, kadın garsonlar olmamalı falan… Şimdi toplumsal yapıyı elbette
her şeyiyle incelemeyeceğiz zaten bir antropolog da değilim. Elimden geldiğince
eğitim kavramının etrafında dolaşmaya çalışacağımı yukarıda da belirmiştim.
İran’da bir süre arkadaşım Azadeh
Mirzaei’nin evinde konuk oldum. Azadeh, tiyatrocu ve aydın bir insandır. İran’ı
seviyor. Uzun uzun sohbet ettik. Bir İran şakası yaptı bir sohbetimizde. Dediklerine göre İran hapishanelerinde çok
akademisyen, entelektüel, gazeteci varmış mesela Evin Hapishanesindeki
akademisyen sayısı Tahran’ın en büyük üniversitesinde görev yapan akademisyen
sayısından daha fazla. Bu yüzden İran hapishaneleri üniversiteye
benzermiş. Ben de yaptığım bazı
gözlemlerden sonra bu şakayı daha değiştirerek yazının başlığını ‘’ Üniversiteleri
Hapishaneye, Hapishaneleri Üniversiteye Benzeyen Ülke; İran’’ yaptım.
Şimdi bu başlığın nedenlerini biraz izah
etmeye çalışacağım. Tabii bunun için de biraz yakın tarih bilgisi aktarmam
gerekiyor.

Kısacası olup biten şeyin asıl amacı
para. Kimse kimsenin etek boyu ile, içtiği içki ile ilgilenmez. En azından yan yana
geldiğim hiçbir İranlı bu dertten mustarip değildi. Onların derdi özgürleşme
ile alakalıydı.



yöntem ise medreseler. Burada eğitim gören çocuklar
üniversitelere de gidebiliyor ama her şeyin kaynağının din olması fikrini
benimseyen bireyler olarak yetişiyorlar. Üçüncü yöntem ise muallim mektepleri
oluyor ki bu bizim devlet okullarına benziyor olsa da dini eğitim veriliyor.
Muallim mekteplerinde okuyan çocuklar ise belirlenmiş mescitlerin imamlarının
rahlesine oturup dini eğitimin temellerini almak zorundalar. Bir tur kontrolden
geçme gibi düşünülebilir. Kısacası
İranlı bir çocuk yere çöp atılmaması gerektiğini öğrenirken mutlaka dini bir
referans ile öğreniyor.
Peki bunun nedeni ne olabilir? Din neden bu kadar
önemli? Bu soruların kendi içerisinde gayet tutarlı bir cevabı var. Şiilik
inancına göre Hz. Ali ve Hz. Fatıma’nın soyundan gelen seyitlik silsilesinin
12. İmamının bir gün tekrardan yeryüzüne ineceğine inanılıyor ve 12. İmam yani
Veliasr yeryüzüne indiği zaman bütün dünyanın İslamlaşmış olması gerekiyor. Bu
gayretli çalışmaları isterseniz bir hazırlık yapma isterseniz de bir hedefe
ulaşma olarak görebilirsiniz. Böyle şey mi olur arkadaş da diyebilirsiniz ama
durum bu. Bu yüzden Veliasr geldiğinde
elinizde bira şişesi varsa hiç iyi olmaz. Yani aslında ne olacağını kişisel
olarak ben kestiremiyorum ama İran da bu konuda ciddi şekilde gerilmiş bir
toplum yapısı var. Mesela şu anda devleti yöneten bir molla meclisi (seçilmiş
değil atanmış) var ve onun başında da Hamaney adında bir baş molla var. Bu kişi
gelecek olan 12. İmama vekâlet ettiğini söylüyor. Yani tamam ciddi bir maaş
alabilir ama bu kısımlar pek konuşulmuyor. Konuşulduğunda rejimi eleştirmiş
olursunuz ve cezası idamdır. Şu anda İran da sadece uyuşturucu ve rejim
eleştirisi durumunda idam cezası var. Bu
sebepten dolayı kimse sesini çıkaramıyor. Konu burada değişmeye başladığı için
yazıyı tamamlıyorum. Bir sonraki yazıda George Orwel’in Hayvan Çiftliği kitabını
İran üzerinden değerlendireceğim. Şimdiden iyi okumalar.
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder