Ölüm her
zaman erkendir. Ve ölüm gelip bedenimiz yerin 1,5 metre altında, ıslak, soğuk,
kirli ve kurtlu bir yere gömüldüğünde hiç de mutlu olmayız bence. Ama
hissetmezsek sorun da olmaz… Yaşantımızdaki bir sürü şey bunu benziyor. Çevre,
özgürlükler, haklar, halklar, göçler, açlık, kirlilik, bölüşüm, adalet, sağlık,
eşitlik, eğitim, kaynaklara ulaşım ve daha bir sürü meselenin sinir uçlarımıza
ne kadar dokunduğu üzerine düşünmek istiyorum.
Ya da bu gündemler hayatımızda yoksa sorun da yok demektir.
Haydi
başlayalım…
Bir insan
olarak birçok konudan bahsedilebilirim elbette ama bir öğretmen olarak sadece
eğitimden bahsetmek isterim doğrusu. Bir keresinde bir öğrenci ‘’ Sen insan
değilsin, sen öğretmensin.’’ demişti. Şu anda onu hatırlıyorum.
Biraz
kişisel hikâyemden bahsederek ülkenin eğitim tomografisini çekmek yakından
uzağa doğru bir yol izlemek bu yazının yöntemi olsun. 2002 yılında ÖSS
sınavından belli bir puan alarak batılıların ‘’secure job’’ dedikleri bizim
‘’Devlet memuru ol rahat edersin. ’’ diye Türkçeye çevirdiğimiz bir sebepten
dolayı öğretmenlik mesleğini seçtim. Hem sınıf öğretmeni olarak atanmak görece
daha kolaydı. Üstelik çevremde Toyota Corolla’sı olan kişiler genelde
öğretmendi. Toyota Corolla’ya karşı özel bir sempatim yok. Çukurova’da kliması
olan araba dünyanın en iyi arabasıdır. O sebepten aklımda kalmış yani.

2006 yılında Dokuz Eylül Üniversitesini bitirip İstanbul’a
geldim ve özel bir okulda iş buldum. Çok güzel insanlar tanıdım. Çok garip
insanlar da tanıdım. Bir keresinde bir veli bana bir arkadaşlarından söz
ediyordu. Lise yıllarından arkadaş grupları varmış. İçlerinden ünlü ve zengin
olanlar çıkmış sonradan. Özellikle de birisi lise yıllarında çok başarılı
olmasına rağmen ‘’ola ola öğretmen’’
olmuş. Düşünsenize velinize size böyle bir hikâye anlatıyor. Ben sadece
bakakaldım. Şimdiki aklım olsa o veliyi kovardım yanımdan. Küstahlığından
dolayı yapardım bunu. Bir taraftan da kızmıyorum o veliye, sanırım söylemeye
çalıştığı bir şeyler var. Buradaki ana fikir bazen çok nezaketsiz, şımarık veya
cahil velilerle de karşılaşabileceğimizdir. Normalde ana fikir aranıp bulunur ben
sizi yormamak için doğrudan söyleyeyim dedim. Hâsılı ilk çocuklarım şimdi
üniversitedeler. Son cümlenin yaşlanıyor olmakla bir ilgisi var ve bunu sevip
sevmeme konusunda karasızım.
İlk görev yerinde 3 yıl çalıştıktan sonra askere gittim.
Döndüğümde ocak ayıydı ve şehre sonradan gelmiş pek çevresi olmayan öğretmen ya
da çalışanlar için iş arayışında olmak kadar sinir bozucu bir dönem yoktur
herhalde. Bu kısım acıklı hikâye anlatma gibi dursa da öyle değil. Ben
krizlerin mücadele etme becerilerimizi artırdığını düşünüyorum. Sorun çıkıyor, bir
şekilde çözüyorsun ve aynı sorun tekrar çıkarsa artık ne yapacağından eminsin.
Bu iyi bir şey olmalı. Neyse bir şekilde o işleri yoluna koyup ülkemizdeki 1.000.000
kişilik eğitim ordusunun bir parçası olmuştum. Aslında tam olarak olamamıştım.
Yani atanamamıştım. Çoğu kez ilk defa gördüğüm biri ile sohbet ediyor, kim
olduğumdan bahsederken de haliyle öğretmen olduğumu söylüyordum. Karşımdaki
kişiler ‘’atanamamış’’ olduğumu anladıklarında boyunlarını hafifçe bir yana yatırarak
gayet naif bir ses tonuyla ‘’ Olsun!’’ diyorlardı. Beni incitmek istemedikleri
çok anlaşıyordu.
Her şeye rağmen yeni işimde başarılı olmak, çok çaba
göstermek, tutunmak istiyordum. İşler fena da gitmiyordu aslında. Ama bazen bir
okulda çalışabilmek ve geçinebilmek için sadece çalışkan bir öğretmen olmak
yetmez. İnsanlarla ilişkilerin iyi olacak, müdürü utandırmayacaksın, politik
bir tavır ortaya koymayacaksın… Bunlar ve bunlara benzer işler yaparsanız sizi
işten atarlar. Hatta size tazminatınızı vereceğiz ama istifa etmenizi istiyoruz
derler. Çünkü müdürünüz ahlaksız bir şekilde hesap vermesi gereken kişilere
sizin istifa ettiğinizi kendisinin aslında iyi bir insan olduğunu okulun
kurucularına söyleyecektir. Aynı müdür sizin yaz boyunca nasıl geçineceğinizi
düşünmez. Yaz maaşlarınızı vermez çünkü. Bu olay ve benzerleri bir sürü özel
okul öğretmeninin yaşadığı olaydır. Yani benim tanıdığım bir sürü öğretmen var...
Askere gitmeden önce okuldan ayrılırken tazminatımı alamadım. ‘’Hayır yani
devletten bir sürü vergi kaçırıyorsun zaten çok mu zor bir öğretmenin kuş kadar
olan tazminatını vermek. Yoksa çok mu açgözlüsünüz?’’ diyemedim o günlerde.
Ha verdik, ha vereceğiz derken sinir bozucu bir yere geldi olay. Mesele para
pul meselesi değil. Yanlış anlaşılmasın. Mesele eğitim sisteminin neferleri
denilen topluluğun yaşadıkları. Hadi diyelim çalışanların hakları ihlal
edildi. Öğretmenler haklarını nerede
arayacak. Mahkeme süreci desen zaten işinden olursun. Sendika desen özel
okulculuğun sendikası zaten olmaz. Devlette görev yapıyorsan sendikal
çalışmalar amacından uzaklaştı. Sadece siyasi erke yakın ve uzak olanları
tespit etmekten başka bir halta yaramıyorlar. Bir de okul müdürlerinin kim
olacağı ile ilgili kafa yoruyorlar sanırım çünkü bir sendikanın okul müdürleri
listesi geçtiğimiz yıl yanlışlıkla yayımlanmıştı. Tesadüfi şekilde listedekiler
şu anda müdürlük yapıyorlar. İnanılmaz üstün yetenekleri sayesinde devletokullarının müdürleri olduklarına karşı kamuoyunda uzun tartışmalar olmuştu... İşler
buralarda bir yerlerde bir kere daha. Sohbet burada siyasallaşmak üzere gibi
hissediyorum bu sebeple bu paragrafa devam etmeyeceğim.
Elbette
kurumsal kimliğini zaman içinde oturtmuş, çalışanlarının haklarını veren
kurumlar da var ama bu kurumlar toplam kurum sayısının %10’unu geçmez. Bu
yaşananları bilmezsek, fark da etmez diyoruz bir kere daha. Bu sebeplerden
dolayı özel okul çalışanı olmak bazen iyi değildir. Yani bir kere gelecek
kaygısı ciddi boyutlarda kendini gösterir. Ülkede son dönemde irili ufaklı bir
sürü özel okul açıldı. Bazı okullarda çalışanların bir kısmı öğretmen bile
değil. Okul kurucuları yasaların
aralarındaki boşlukları kendi çıkarları için çok güzel kullanıyorlar. Şimdi şu okulda şöyle, bu okulda böyle oluyor
dememe gerek yok sanırım.
Özel eğitim
kurumları da dâhil olmak üzere ülkemizde 1.000.000 öğretmen 15.000.000 öğrenci
bulunuyor. Yapının manevra kabiliyetini anlamak için sayılar önemli. Bu sistemi
yöneten devletimizin 65. Hükümet’i şu anda görevde ve şimdiye kadar 94 tane
bakanımız oldu. Bu bakanlar içinde 3 ay görevde kalan bile var. Daha da fenasını söyleyeyim milli eğitim
bakanlarımızın sadece 3 tanesi eğitimciydi. Bu istatistik bile ülkemizin eğitim
ile ilgili durumunu değişik bir açıdan ortaya koymaya yetiyor.
Eğitim
sistemimizin bir diğer ulusal durumu da şudur. Cumhuriyet tarihi boyunca
siyasal hareketler hep okullar üzerinden yürürlüğe konuldu ve eğitim siyasal
farklılıkların kurbanı oldu. Herkes eğitimimizin ne kadar kötü olduğunu söyleyip
duruyor kimse de çıkıp ‘’ Biz ne yapıyoruz?’’ demiyor. Mesleğe başlarken liyakat ile mensubiyet
arasındaki seçim parametresine hiç girmiyorum bile. Şimdi bir kere daha diyorum
ki hissetmezsek fark etmez de…
Burada bir
şeyi hatırlamak lazım gelir. Mustafa kemal Atatürk ‘’ Öğretmenler yeni nesil
sizlerin eseri olacaktır. Eserinizin kıymeti fedakârlığınız nispetinde
olacaktır.’’ demişti. Bu şartlar altında yeni nesil bizim eserimiz olacaksa o
neslin vay haline... Yukarıdaki şartlar altında mesleğini yapan/yapmaya çalışan
öğretmenler olarak bizlerden çok bir şey beklenmemesi lazım. Ben Mustafa Kemal’in
sözünün birinci kısmı değil de ikinci kısmındaki fedakârlık vurgusundan başka
şansımızın kalmadığından neredeyse eminim. Her öğretmen kendi devrimini
yaratmak ve mesleğin imajını daha iyi hale getirmek için elinden geleni
yapmalıdır. Bütün bu notlar herkesten önce kendim için yazılmış notlardır.
Belki sizin de dikkatinizi çeker.
Bu yazının
herhangi bir yerinde öğretmenlerin maaşlarından bahsetmedim. Etmeyeceğim de.
Meselemiz asla bu değil. Peygamber falan da değiliz tabii ki. Sonuçta İGDAŞ ‘’Siz
öğretmenmişsiniz. Bu ay ödemenize gerek yok demiyor.‘’ demiyor. Her şeyin bir adabı ve hali vardır ama bu yazının konusu para pul meseleleri değil. Yazının içeriğinde sağa
sola laf etmiş gibi görünebilirim ama gerçeklikler, sevimsiz gerçeklikler
eğitim camiamızın her yerine sirayet etmiş durumda.
Genel panoramamız bu dünya
bir yere doğru koşar adımlarla ilerlerken biz Challenger Uzay Mekiği’nin civatasını
gevşetmekle ve Manisa’nın üzerine gelen depremi ülkenin doğu bölgelerine
göndermekle meşgulüz.
Son söz, her şeye ama her şeye rağmen ülkenin eğitim düzeneği kör topal da olsa hala ilerlemeye yığınla güzel şey olmaya devam ediyorsa kalbi kocaman öğretmenler sayesindedir. Çok meşhur bir örnek olarak Dilek Livaneli ve Nurten Akkuş arkadaşlarımız 2018 Küresel Öğretmen Ödülleri ( Eğitimin nobeli diyebiliriz.) listesinde ilk 50'ye Nurten Akkuş ise aynı yarışmada ilk 10 finalist arasına girerek ülkemizde eğitim adına güzel işler yapıldığını ortaya koyarak bizlere ilham oldular. Kendilerini bir kere daha bu vesileyle tebrik ediyoruz.
Hepimize iyi gelecek olan şey de bu sanırım.
İlgili
videoların bağlantıları
https://www.youtube.com/watch?v=guNU7BJZKBk
’ Öğretmenler yeni nesil sizlerin eseri olacaktır. Eserinizin kıymeti fedakârlığınız nispetinde olacaktır.’’ demişti. Yorum yapmadan geçmek istemedim.Okur musunuz bilmiyorum bu yalnız bir iç döküş olacak.Fedakarlık olmadan ne insanlık oluyor ne de yaptığınız herhangi bir iş ya da ilişkide iz bırakabiliyorsunuz.Fedakarlık kelimesinin anlamını hep sevdim ve fark yaratmanın bu kelime ile olduğunu düşünerek yaptığım her şeye fedakarca emek verdim.Kimi zaman ciddi haksızlık dediğim yaşantılar deneyimledim.Fedakar olmaktan hiç vazgeçmedim böyle olmak sanırım fıtratım da var.Böyle olmayı seviyorum.Şimdi biraz daha büyüdüm ve enerjimi fedakarlığımı aileme ve çocuklarıma harcıyorum.Ve pandeminin getirdikleri ile de bu fedakarlığın anlamı büyüdü.Uyuyamıyorum daha birinci sınıf iken okuldan mahrum kalan miniklerimi düşünürken ve tüm çocuklar için..Kaygımın boyutu içimdeki enerjinin boyutunu keşfetmeme vesile oldu ve şuan geldiğim noktaya bakınca her şerde bir hayır var sözünün anlamı büyüyor..Ve daha daha ne yapmalıyım iç motivasyonu ile bu satırları yazıyorum.Karşılaştığımız için mutluyum.Varlığınız çocuklar için çok değerli sayınızın çoğalması duası ile..Yolunuz her daim açık olsun hayalini kurduğunuz her şey gerçek olsun Şahin öğretmenim bir dua edeniniz var..
YanıtlaSil