Her yeni
yılın başında, üniversiteye ya da yüksek lisansa başladığımızda, yeni bir işe
girdiğimizde, yeni bir sınıfı aldığımızda, akademik yıl başlarken ya da bunun
gibi durumlarda yapılacakların listesini çıkarırız. Bu listeleri hazırlarken
makul ve akıllıca davranmanın doğru olacağını düşünürüz. Böylelikle kuralları
belli hayatımızın örüntüsü kendini gerçekleştirmeye devam eder. Her şey tahmin
edilebilir bir aralıkta ilerler gider. Hayat devam eder. Biz kredi ödemeye, iyi
görünüp iyi hissetmeye karşı olan şevkimizi korumaya devam ederiz. Bütün bu
olup bitenleri planlarken yapabileceklerimizi bilerek ilerleriz.
Yapabileceklerimizi bilmek aslında haddimizi de bilmek manasına gelebilir.
Haddimiz yapabileceklerimiz ile yapamayacaklarımızın sınır çizgisi kadardır ne
de olsa.


Özgürlük
için. Net. Burayı tartışmak bile sakil duruyor bence.
Peki ama
nasıl sorusunu tartışabiliriz.
1860larda Amerika’da
siyahiler köle olarak yaşamlarını sürdürüyordu. 20 yüzyılda yine Amerika’daki
lokantalarda siyahlar ve köpekler giremez tabelaları vardı. Aynı yere
işeyemiyorlardı bile. Benzer zamanlarda Avrupalı devletler hala daha sömürge
faaliyetlerine devam ediyordu. Bilinen klasik sömürge eylemlerinden
bahsediyorum. Baskı, zulüm, emek hırsızlığı, kaynakların kullanım hakları vs.
gibi emperyalist eylemler bir taraftan batıyı zenginleştirirken diğer taraftan Afrika’nın
ruhunu eritmeye devam ediyordu. Ruhu erimiş Afrikalılar beyazların tahakkümünü
silah zoruyla kabul ederek nesiller boyunca din ve beyaz insan baskısı ile
belli bir ruhsal forma ulaşmıştı. Mandela nasıl oldu da bu düzenek içinde yeni
bir fikir ortaya atmayı başardı dersiniz?
Mandela
neleri yapamayacağını bilmediği için bunu başardı. Akranları Johannesburg’un şehirli
siyahi çocukları bebeklikten itibaren çevresinde kesin bir beyaz üstünlüğü ve
sertliğini soluklayarak büyüdü. Mandela kırsaldan gelen bir genç olarak 20
yaşlarının başında ilk defa beyaz adamla karşılaştı. Çocukluğunda kendisine
takılan ‘’Trouble Maker’’ sorun çıkaran
ruhu bu anda da devreye girerek on yıllarca sürecek olan özgürleşme yolculuğunu
başlattı. Mandela da kendisine biçilen donu giyerek hayatını sürdürebilirdi ama
çocukluktan gelen özgür ruhu ve sınırlarının olmayacağı bilgisi onu dünyanın en
önemli kahramanlarından birisi yamaya yetti. İnandı, risk aldı, başardı.
Mandela.
Biraz daha
değişik bir bakış açısıyla olaya yaklaşırsak Mandela kendisine dayatılan
eğitimi ( Bu kısım dünya genelinde tartışmaya açıktır.) almadığı için
motivasyonunu korudu. Evcilleştirilmediği ( Burada kötü bir anlam asla yoktur. )
için ya da ilk çocukluğunda ailesinden ve çevresinden aldığı eğitimle karakteri
şekillendiği için ömrünün sonuna kadar yetecek olan ilham ve şevki kalbinde
barındırmayı sürdürerek başarılı oldu. Duvardaki diğer biriket olmayı en baştan
reddetmişti kısacası.
Şahin Çevik
2.2.2018
Johannesburg- South Africa
Bu saatte vizelerime çalışmak yerine yazılarınızı okuyorum.Üzüleyim mi yoksa sizi keşfettiğim için sevineyim mi kara veremedim.
YanıtlaSil