19 Şubat 2018 Pazartesi

Açlıktan Ölme Hızı ve İnternetin Hızı

Açlıktan Ölme Hızı ve İnternetin Hızı

Geçtiğimiz aralık ayının içinde birinci sınıfa giden bir öğrencimizin velisi ile bir toplantı yaptım. Sınıf öğretmeni de yanımızdaydı. Çocuğumuzun akademik ve sosyal durumlarını detaylıca konuşmaya çalıştık. Yakın gelecekte yapılması gerekenlerle ilgili planlar yaptık. Bir sonraki görüşmeye kadar ilerleyeceğini düşündüğümüz ya da beklediğimiz durumları vurguladık… Buraya kadar her şey sıradan veya sıradana yakın. Krizler, iyi yapılan şeyler, akademik ilerleme vs…


Konuşmamızın bir yerinde veli ‘’ Benim çocuğum karın kaslarının daha güzel olması için çok istekli, bu konuyu takıntı haline getirdiğini düşünüyorum.’’ dedi. Ardından sınıf öğretmeni sınıfındaki bir kız çocuğunun kıyafetleri ile ilgili konuşurken  ‘’Daha çekici!’’ olmakla ilgili kaygılarının olduğunu belirtti. Toplantının o ana kadar olan kısmını tamamlayıp yepyeni bir başlık açtım. Neydi bu çocukları bu hale getiren şey.  Çocukları mı suçlamalıydık? Velileri mi? Yoksa medya endüstrisini mi? Facebook? İyi görün iyi hisset vaazı veren şirketleri mi yoksa? Bunu kendi içimde çözebilecek kadar bilgi sahibi değilim. Sadece betimleme yapabiliyorum bu konuda.

Bu arada yazıyı yazmak yaklaşık bir haftamı aldı. Üzerine düşünmeyi daha çok düşünmeyi istedim. Yazıyı henüz tamamlamamışken aynı öğrenci ile bir kere daha yan yana geldim. Bu sefer öğrencim yüzünü çeşitli kalemlerle boyamıştı. Nedenini sordum. Cevap gayet duru ve anlaşılırdı. ‘’Yüzüme dövme yaptım.’’ 

Profesyonel mankenler her sabah uyandığında  ‘’ Nasıl görünüyorum?’’  sorusunu kendine soruyor olmalı. Peki, henüz tuvalet alışkanlığı kazanmış, vurmamayı yeni yeni öğrenen, süt dişlerinin yarısı çıkmış,  elini kesmesin diye tedbirler aldığımız küçücük çocukların bu konuları öğrenmiş olmasında bir aykırılık var mı?
Buraya kadar ki her hissi bir kenara bırakalım. Bir de şunlara bakalım.

ANTİK YUNANDA ve RÖNESANS'DA BEDENSEL FİKİR

İnsan türünün bedensel tarihini ele almaya çalışalım. Temel ihtiyaçlarını gideren bir bireyde estetik kaygılar başlar bu klasik herkesin sürekli konuştuğu şey zaten. Estetik ile ilgili mesele tarih boyunca kendi bedenlerimizden başladı. Hatta öyle ki antik yunandan başlayarak sanat tarihinin her yerinde en temel bilgilerden birisi haline gelen ruh ve beden birlikteliğinden sadır olan bedenin ne kadar iyiyse ruhunda o kadar sağlıklı olur vurgusu insanların hep gündeminde oldu. Buraya kadar olanların makul taraflarının olduğunu düşünüyorum. Herkes beğenilmek ve güzel olmak ister burada da bence sorun yok. Saçlar dökülürse ektiririz, göbeğimiz çıkarsa spor yaparız falan… Bugün sadece Amerika’da kilo kaybetmek için bir günde 200-250 milyon dolar arasında para harcandığı tahmin ediliyor ve bunun bir anlamı olmalı.

Hepsine tamam, hepsinin bir anlamı ve amacı vardır. Anlamak istemediğim şey küçücük bir öğrencim neden bunu dert etmiş. Belki kötü besleniyordur, belki hormon sağlığı yerinde değildir bilmiyorum ama küçücük bir çocuk, çok küçük… Acıklı hikâye gibi dursa da bu acıklı hikâye o çocuğun değil, asla değil. Bu acıklı hikâye dünyayı bu hale getiren ruhlarımızın hikâyesi...

Bu arada şu anda Malawi Göçmen Kampı’ndayım. Kara kıtada… Buradaki insanların wellness -  Burger King - botoks- Prada-dövme- rötar- yolsuzluk- televizyon dizilerindeki yozlaşma gibi sorunları yok. Buradaki insanlar yemek-su-kıyafet-barınma-sağlık-eğitim konularında en temel ihtiyaçlarını gidermeyi sorun ediyorlar.
Kısacası açlar ve obezite onlar için zaten sorun değil. En baştaki eleştiri kendimizi taşıdığımız yerle ilgiliydi. Bu kısımda da aynı şey var. Kendimizi taşıdığımız yer… Savaşmak için yeterince silahımız ve silah fabrikamız var… Daha çok istiyoruz. Dünyanın yukarısındakilere sesleniyorum. İnternetinizin hızı nasıl?   Burada insanların açlıktan ölme hızı internetin hızından daha yüksek.

Eğer imkânım olsaydı insan türünün ürettiği bütün araçları, sistemleri, yemekleri, ilaçları, kıyafetleri, eşit ve adil şekilde paylaşmak isterdim. ‘’Gomimist işte’’ deyip gülmeyin. Batıda refah artsın diye Afrikalılar yüzyıllarca köle olarak çalıştı. Bugün de batılı adam rahat etsin diye Afrikalıya daha az imkân veriliyor.  Hikâye yazılmaya devam ediliyor. Hep beraber devam edelim bari arada kaynarız. Kalabalık olursak üzerimize alınmayız da hem. Gizli bir suç ortaklığı gibi düşünün. Herkes her şeyi bilir ama o hiç olmamış gibi devam ederiz. Mesela yakışıklı adam yolda yürürken bir köpeğin yola sıçmakta olduğunu görsün. Bu genç adam yanındaki sevgilisine köpeklerin sokaklara sıçması üzerine bir şeyler anlatmaya başlamaz. Onu görmemiş gibi devam eder. Yani ortalama birey yapar bunu. Bana kaırsa durum biraz böyle. Orada bir yerlerde delice şeyler oluyor ve biz bu şeyi görmemişiz gibi yaşıyoruz. Yanından geçiyoruz. Bunu biz insanlar yarattık ve bu cerahati de kendimiz temizlemek zorundayız.

Sanırım.

Not: Afrika'dan ayrılırken telefonum çalındığı için medyalarımın nerdeyse yarısını kaybettim. buluttaki görsellerle idare etmeye çalışıyorum. Medya zayıflığı için üzgünüm.


Not 2: Afrika'daki göçmen kamplarında hayat üç aşağı beş yukarı şu bağlantıdaki gibi oluyor. Bir incelemenizi tavsiye ederim.

http://www.christopheviseux.com/burundians-refugees-nyarugusu-camp-tanzania/#lightbox[group-33422]/9/

29.01.2018
Malawi Refugee Camp - Cape Town- South Africa

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder