İlginç
olduğuna inandığım bir öğretmenlik deneyimimi paylaşmak istiyorum. Bir sorunu işaret edip çözüm önerileri
sıralamak için değil, sadece görev yaptığım okulun 2. sınıfında bir ay boyunca
yaşadığımız süreci anlatmak istiyorum.
Görev
yaptığım okulda tüm seviyelerde öğrencilerle bazı çalışmalar yürütüyorum.
Özellikle de 2. Sınıf öğrencilerini sıkı takip ediyorum. Senenin başında bir
grup kitap belirledim ve söz konusu kitapları çocuklara ben okuyorum. Listenin
başına Küçük Kara Balık kitabını koydum tabii ki, ama bu yazıda Küçük Kara
Balık’tan bu kadar bahsedeceğim. Adı geçmezse içim rahat etmezdi.
Bu yazının
hikâyesi Küçük Prens kitabına dairdir. Yaklaşık bir ay önce kitabı okumaya
başladık. Küçük prens kitabını okumak için bir ay çok uzun görünebilir
farkındayım ama neden bu kadar uzun sürdüğünü birazdan anlayacaksınız.
Kitabı
okumaya başladık. İlk sayfalarda
karşılıklı sorular ve cevapların ardı arkası kesilmiyordu. Çocuklar arasında
ciddi bir etkileşim vardı. Gürültülü ama herkesin öğrendiği ya da öğrettiği bir
yere dönüşüyordu sınıf o anlarda. Hepsinin bazı fikirleri vardı. Hiç birini
engellemedim. Hepsi söyleyeceklerini söyledi. Sorulacak sorularını sordu. Küçük
Prens adeta üzerine tartışılsın diye yazılmıştı. Kitap bize bir şeyler söylüyordu bence. Çocuklar
bu konudaki fikirlerini birbirleriyle paylaştı. Kitabın tamamını bu şekilde
tamamladık. Tamamladık tamamlamasına ama bir ay sürdü. Okulun müdürü duysa
kızardı herhalde. Bir kitap için o kadar vakit fazla değil mi diye. (Bu süre 30
dakikalık 20 ders süresi olabilir.)
Eee haliyle her bir konu uzun uzun
tartışılınca kitabın bitme süresi kabul edilebilir görünüyor. Bu bir ay süresince çocuklar birbirlerine bir
şeyler söylerken, sorular sorarken bir yandan notlar aldım. Aşağıda belirttiğim tartışma konularına bir bakın
bence. Sayfa sayfa hepsinin yerini de belirttim.
Bunu yapmamın nedenini de açıklayacağım
ama şimdi bizim tartışma konularımıza ve kitabın sayfa numaralarına bakalım. Bu
arada bu kitap Can Çocuk Yayınları’nın baskısıdır. Cemal Süreya ve Tomris Uyar çevirmiştir.
Cemal Süreya ve Tomris Uyar’ı yan yana birçok yerde görürüz ve ben Türk şiirinin
romantikliğine vurgu yapmadan buradan hemen uzaklaşıyorum.
Küçük
Prens’in
10.
sayfasında yılanlar ve zehirden,
14.
sayfasında mil uzaklık biriminden,
18.
sayfasında gezgenler, güneş ve aydan,
20.
sayfasında ön yargıdan,
22.
sayfasında Atatürk’ten,
26.
sayfasında tohumun bitkiye dönüşmesinden,
31.
sayfasında Amerika ve Fransa’nın coğrafi konumundan,
32. sayfasında
bitkilerin dikenlerinin koruma vazifesinden,
36. sayfasında
ibrik, çalım, paravan, fanus, ödü kopmak kelime ve kelime gruplarının
anlamlarından,
40
sayfasında yanardağlardan,
40.
sayfasında göçmen kuşlardan,
43.
sayfasında krallar ve demokrasiden,
47.
sayfasında takvim ve saatten,
48.
sayfasında adaletten,
55.
sayfasında yıldızlardan,
60. sayfasında dünyanın kendi etrafından dönem süresinden, dağlardan, nehirlerden
ve denizlerden,
64.
sayfasında tek ve çift sayılardan,
66.
sayfasında zencinin ne olduğunu,
68.
sayfasında yeni Zelanda’da güneşin erken doğduğunu ve erken battığını,
68. sayfada
kıtalardan,
78. sayfada
evcilleşmenin ne olduğundan,
79. sayfada
buğday ile ekmek ilişkisinden,
82. sayfada
ayinin ne olduğundan,
85. sayfada makasçılık
ve satıcılık mesleğinden,
90. sayfada
basit makinalardan,
99. sayfada
kuzey yıldızından,
103. sayfada
tekrardan dikenlerin işlevinden sohbetler ettik.
Küçük bir
çocuk kitabının içeriğinin hem gerçek hayatla hem de Milli Eğitim Bakanlığı’nın
kazanımları ile doğrudan alakalı olmasının hikâye kitaplarının önemini bir kere
daha keşfetmemiz için bir fırsat sunuyor. Peki, bu tespit ne işe yarayabilir?
Bakış açımız nasıl olmalı?
Bana kalırsa
çocuklar hikâyeler dinlemeye başladıklarında bunalmıyorlar. Özellikle de sınıf
öğretmenlerinin bu durumu çok iyi kullanarak derslerini dönüştürmesi mümkün.
Hikâye anlatıcılığı konusunda kendimi geliştirmek istiyorum açıkçası. Daha iyi
ya da farklı fikirleri olanlar var ise yazabilirler. Beraber öğreniriz…
Not: Küçük
Prens kitabının 4. Bölümünde yetişkinlerin insanların kıyafetleriyle çok
ilgilendiğini, asıl önemli olanın fikirler olduğunu vurgulayan bir bölüm var.
Yalnız bunun üzerine bir iki cümle etmek isterim. Kitabın ilgili bölümünde
şalvar ve fes ile Avrupa’ya giden bir Türk bilim insanı batıda kaale alınmaz.
Ama bir devrimci lider 1920 yılında ( ki bu tarih kitapta bu şekilde
verilmiştir ve tartışılır) kılık kıyafet kanunu çıkararak aynı bilim insanını
bilimsel çalışmalar için gönderdiğinde batılı bilim insanları bu sefer tavrını
değiştirip Türk bilim insanına değer verir.
Kitapta yukarıdaki olay anlatılır çocukların kılık kıyafete önem
vermeyen ruhlarına vurgu yapılır.
Son kısmın önemli noktası ise kitapta Atatürk’ten
diktatör diye bahsedilmesidir. Çevirilerde devrimci dese de orijinalinde
diktatör kelimesi kullanılmaktadır. Valla bir Fransız çıkıp Atatürk’e bunu
söylüyorsa ( kitabın
yazarı 1921’de Fransız ordusunda göreve başlayan bir savaş pilotu) biraz kasıt
ararım. Çünkü hem kendisi hem de Atatürk benzer zamanlarda askerlik yapmış. 1.
Dünya Savaşı’nı yorumlamış insanlardır. Kaldı ki o dönemin Avrupa’sında
Atatürk’ü tanımayan bir asker olma ihtimali nerdeyse sıfır. Bu şartlar altında
küçük prens kitabının yazarının çok da iyi bir niyet içinde olmadığını
düşünebiliriz.
Şahin Çevik
16 Mart 2018
İstanbul
Büyük indirimlere bekleriz www.bim-aktuel.site
YanıtlaSilNeden kötü niyetli olsun? Atatürk tavırlarıyla, hareketleriyle, kararlarıyla diktatör olduğunu yeterince kanaatlamadımı? Darağacına gönderdigi binlerce insanlar size yetmiyormu?
YanıtlaSilSoru eki olan ''mı'' ve ''mu'' ayrı yazılır.
SilEğitime buradan başlayalım. Bu yazının amacı bir hikaye kitabının kavramsallığı üzerine bir fikir ortaya atmaktır. Atatürk'ün öznelliği ya da sizin dünyaya baktığınız yer ile bir alakası yoktur. Belki dikkatinizi çekmiştir. Bu blog bir eğitim bloğudur ve amaç sadece eğitimdir.
SilSeni ve dedeni unutmuşlar cahil amk
Silbinlerce mi? şaştım! (güldüm daha doğrusu)
SilDoğruya doğru
SilDiktatör, "bütün siyasi yetkileri kendinde toplamış bulunan kimse" (TDK, 2018). Atatürk, bütün siyasi yetkileri kendinde toplamanın tam aksine, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni açıp monarşiden parlamenter sisteme geçmiş böylece Türk halkına özgür iradeleriyle ülkeleri hakkında söz hakkı sahibi olma hakkı tanımış, yenilikçi, ilerici ve bugüne kadar Türk halkının başına gelmiş en iyi liderdir. Tarihini bilmek ve bize bahşedilenlere sahip çıkmak gerekir. Yüreğinize ve emeğinize sağlık hocam. Umarım sözleriniz ve sözlerimiz yerine ulaşır. Saygılarımla...
YanıtlaSilTeşekkür ederim. Nesnel bilgi görünce çok mutlu oluyorum...
SilNesnel bilgi gorunce mutlu oldugunuzu soyluyorsunuz lakin paylastiginiz yazida da sahis, kendi fikirleri dogrultusunda Ataturk'e diktator diyen Fransizlar'ın iyi niyetinden, süphe ettigini dillendiriyor ve sizde bu kisi ile ortak dusunceyi paylasiyorsunuz. Bir yoruma cevabinizda buranin bir egitim blogu oldugunu soyluyor ve ders vermeye kalkıyorusunuz ve kisiyi nesnel olamamakla sucluyorsunuz.Aslinda sızın ıcın nesnel olamamıs.Yahu yazdiginiz cevaplar bile celiski dolu. Sahsi dusuncelerinizi destekler nitelikteki yorumlar sizi sevindiriyorsa burasinin bilgi blogu olmak ile alakasi yoktur. Ayrica sadece Fransizlarin degil Ingizlerin de Ataturk u diktator olarak ifade ettigini soylemem gerekir. Son olarak Cumhuriyet sisteminin hakim oldugu bir ulkede Mustafa Kemal'in demokrasiyi hice sayarak sadece kendi sahsi dusuncleri dogrultusunda aldigi onlarca karar vardir.(Dogru olup olmaması tartısılır ama sonucta yaptıgı eylemler diktatorlugun örnekleridir.) Artık su kısısel dusuncelerınızı desteklemeyen goruslerı goz ardı etmeyı ve insanlari asagilamayi kesin lutfen.
Sil-Ataturk diktator du
-Yo hayir degildi.Cunku o cumhuriyeti kurdu.Diktator olsa kurarmiydi.
-Ama zamaninda aldigi kararlar insan hak ve hukukuna aykiri idi.Degıl mi?Yani bu onu diktator yapar.Yapmaz mi?
-Ataturk ulkeyi kurtardi.Cumhuriyeti kurdu. Oyle yapmasi gerekiyor du oyle yapti.Zaman onu gerektiyordu cunku.
-Peki o zaman neden adi Cumhuriyet?Zaman uygun degilmis.
-Cunku kurulmasi gerekiyordu ve Ataturk kurdu.
-Ama cumhuriyet rejiminin hice sayılarak alınan ornekler cokca var mesela ...
-O Ataturk diyorum. Ulkeyi kurtardi cumhuriyeti kurdu.Zaman farklıydı. Niye anlamiyorsun.
.....
Diye surup giden bir diyalog cikiyor bu ulkede yillardir.Orjınal eserlerı bıle kendı fıkır ve dusuncelerı dogrultusunda cevırıp kendı fıkrını yazarın fıkrınden ustun tutarak empoze etmeye calısan bır toplulukdan bu ulkeye hayır gelmez maalesef.Sız kendı nesnellıgınızle takılın.
Çok teşekkür ederim. Değerli katkınız düşünmeni sağladı. Körlük iyi bir şey değildir. Umarım en iyi bakış açısını bulabilirim.
SilO zamanda Kıyafet ile ilgili çıkan yasalar insan hakları ve hürriyeti çerçevesinde değerlendirildiğinde demokratik değildir. Yani dikte edilmiştir. Bence bu harekette bir diktatörün özelliği benimsenmiştir ve o yüzden diktatör kelimesi kullanılmaktadır.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilAtatürk Titanik gibi batmakta olan bir ülkenin insanlarına yeni bir ülke kurmuştur. Ve onu benimsemeyen Osmanlı hayranı yobaz azınlıkta buna avrupalılarda dahil onu çekememiştir. Atatürk Yeni Türkiyenin onu seven halkına demokrasi ve yenilikler getirmiştir. Bu diktatörlük değil reformdur. Ha azınlığın ağzı torba değilki büzesin. Fransız yazar halt etmiş, kıskançlığı ve haseti yazdığı kitaba yansımış. Çok da umurumuzdaydı neredeyse tüm dünyanın saygıyla andığı bir büyük önderimiz gerçeği ışıl ışıl parlarken.
YanıtlaSilsayfa 20 de cok enteresan bir cumle var TUrk halki avrupalilar gibi giyinmek zorunda kalmis cunku diger secenekleri olummus bendeki kitabin yayinevi karbon kitaplar diger yayinevleri de mi boyle yazmislar
YanıtlaSilMustafa kamal ı ilahlaştırmayın.Bir insandı yapılan savaşların başarısı Türk Milletini cefa ve ağır şartlara karşı gösterdiği metanetle yorumalnmıyor hiç.Mehmed Akif İstiklal Marşı Şairini ülkeden kim çıkarttı kim kitaplara ateistlik propagandaları yaptırdı yahu inanmıyorsanız ŞOK Geçirip afallıyorsanız araştırın.Kör olmayın belgevle bilgiyle gelin cahilane tartışmayın.Küfür etmeyin dışlamayın insan olun yahu zor ama İnsan olun.
YanıtlaSilKimse çıkarmadı. Mehmet Akif kendisi çıktı ülkeden lâkin Atatürk’e düşman olan kesim Mehmet Akif’i ön plana çıkardı şeriatçı düşüncelere sahip olduğu için gözlemlendi. Mehmet Akif’in Mısır’a gittikten sonra Atatürk hakkında dediklerine bakın. Kimse ateizm propagandalığı yapmadı 1937’de diyanet işleri bakanlığının her evde Kur’an bulunması gerektiğine dair yazısı var. Kahvehane tarihçilerinden değil gidip kendiniz araştırarak konuşun!
SilŞimdi bir iki cahil, kitap okumaktan aciz, o günün şartlarını bilmeyen dangalak çıkmış Atatürk'e diktatör demiş. Burada susarsam olmaz. Öncelikle bu kişilerin Atatürk'e diktatör demesi onun laik bir milli devret kurmasından ibarettir. Türk'e sen Arap değilsin, sen Türk'sün demesindendir. Zira Atatürk'e diktatör diyen malum kitle meclisi kapatan 20 Abdülhamid'i ulu hakan, cennet mekan diye anarlar. (mekanı da cennet olsun. Eğrisi ile doğrusu ile bizim atalarımızdandır kendisi.) Şimdi meclis kapatan birine, jurnalcilik yaptıran birine sen ulu hakan falan filan diyeceksin. Bitmiş, tükenmiş, aşağılanmıș bir saltanat rejiminden, bir devletten laik, demokratik, halkçı bir hukuk devleti kuran kişiye de diktatör diyeceksin? Sen bunu dersen ben de sana cahil derim. Hatta kara cahil derim. Evet bazı kimseler asıldı. Çünkü milli egemenliğe karşı çıktıkları için asıldılar. Bugün yine malum kitle Atatürk'e diktatör der ama saltanat rejimine yani tek adam rejimine dökmem isteyen kişilerin çıkardıkları isyanları bugün destekleyip Atatürk onları astı diye sitem ederler. Neresinden bakarsan bak akıl tutulması. Doğudaki adam ağalık düzeni kurmuş, doğuda feodelleșme var. Avrupa 1500 lerde bitirdi bu feodal düzeni. Bizim doğu Anadolu hala feodalite içinde. Kişi askere gitmiyor, ağanın emrine giriyor. Devlete vergi vermiyor ama ağaya veriyor. Bu ağalar devlet gücünü o bölgeye sokturmuyor. Halkın orada kanını emiyor. Devlet bu düzene dur diyince de silahlanıp isyan ediyor. Sonra bu kişiler idam olunca vay efendim Atatürk diktatördür. Akıl tutulması... Geleyim bazı devlerimlere. Ama bunları konuşmadan da önce o dönem Anadolu nasıldı onu bilmek gerek. Anadolu orta cağı yaşıyordu. Eğitim yok, sağlık yok, ulaşım yok. Osmanlı Anadolu'yu hep ihmal etti. Şimdi Turgut Özakman'ın Şu Çılgın Türkler kitabının not bölümünde verdiği Osmanlı'nın son dönemi hakkında bir kaç rakamsal istatistik verirdim ama yazı çok uzayacak. Ama yine bir kaç şey deyim. Demiryolu Almanya da 64 bin km, Rusya'da 65 bin km, Osmanlı'da ise sadece 5.700 km e bunun çoğu da Anadolu dışında. Hiçbir köyde devlet ilkokulu yok. Buralarda mollalar kendi kafasına göre egitimi kontrol ediyor. Matbaa konusuna da değinelim. Avrupa'da 1450 ile 1500 arasında 40 bin kitap basılıyor. Ama Osmanlı Matbaayı ancak 1730 gibi alıyor ve 1830 yılına kadar basılan Türkçe kitap sayısı 180. Sadece 180... Atatürk böyle bir Anadolu alıyor. Öyle bir Anadolu ki düşünce olarak, eğitim olarak teknoloji olarak, giyim kuşak olarak tamamen orta çağı yaşıyor. İşte Atatürk böyle bir zamanda bir kurtarıcı olarak geldi. Buna ya Allah'ın Türk milletine bir hediyesi dersiniz ya da başka bir şey. Bugün bağımsız bir ülkemiz, saygın bir ulusumuz varsa (ha bu saygınlık şu günlerde ne kadar var orası ayrı konu) bugün Anadolu'ya baştan başa hakimsek, bugün emperyalizmin yiyip yuttuğu diğer doğu ve Arap ülkeleri gibi değilsek, bunu tek bir kişiye borçluyuz.
YanıtlaSil100 yıldır anlatılan martavallar, sonunda ayyuka çıkmaya başladı. internet yaygınlaşmasa, hala okullarda anlatılan ve tv da izletilenden ibaret zannediyor olacaktık gerçek tarihi.
YanıtlaSil